Come and take a walk with me,Where the angels fear to tread

55 6 24
                                    




Herkese merhaba!

Bölüm başlığı spoi niteliğindedir.

İyi okumalar!



Karanlık ormanın içinde yürümeye devam ederken bir yandanda kalbim heyecanla çarpıyordu.Saraydan uzaklaştıktan ve prenses Roselia'nın güvenliğini sağladıktan sonra şimdi buradaydım,ormanın tam ortasında.

Biraz daha yürüdükten sonra onun sesiyle durmuş ve yüzümde bir gülümseme belirirken ormanın daha derinine yürümeye devam etmiştim.Yürüdükçe onun o tatlı mırıltısını işitiyor ve ellerim titriyordu.

Sonrasında birazcık daha yürümüş ve onu bir odun kütüğüne oturup,bir çubukla toprağı eşelerken görmüştüm.Zarif kemikli ellerinden biri güzel yüzüne destek çıkıyordu.Upuzun kahverengi ve kıvırcık saçları her zamanki gibi belinden aşağıya bukle bukle düşmüştü.

Benim geldiğimi henüz fark etmemişti.Hala bizim şarkımızı o güzel sesiyle söylüyor ve ben kendimden geçiyordum.Sesi dillere destan Lisal'ım bir kraliyet şarkıcısıydı aynı zamanda'da bir Macar göçmeniydi.

"Lisal, ya skazal, chto ne khochu, chtoby kto-to yeshche slyshal shum moyego osennego dozhdya."

("Lisal'ım,güz yağmurum sesini başkasının duymasını istemediğimi söylemiştim.")

Dediğimde başını eğdiği yerden kaldırmış ve heyecanla koşturup boynuma sarılırken kendi dilinde; "Drágám,eljöttél! Kezdtem azt hinni, hogy nem tudsz eljönni."

("Sevgilim,gelmişsin!,gelemeyeceğini düşünmeye başlamıştım.") Demişti.

Bende onun incecik belinden tutmuş ve dudaklarına özlem dolu bir öpücük bıraktıktan sonra onu şöyle bir süzmüştüm.Üzerinde koyu mavi bir elbise vardı,kolları kabarık ve dantelliydi.İncecik belini'de gümüş bir kemer süslüyordu.Yine çok güzeldi.

Bir süre öylece kaldık ve sarıldık.Sonrasında süremizin kısıtlı olduğunu bildiğimizden ben son iki senedir hep yaptığım gibi bir gizlenme büyüsü yapmıştım.Ardından tanıştığımız yer olan büyülü dere kenarına gitmiş ve orada oturmaya başlamıştık.

Sonrasında ben oradaki bir ağaca sırtımı yaslamış ve onu'da dizime yatırmıştım.İkimizde sadece akan derenin yeşil ve parlak suyuna bakıyorduk.Bu sırada o yattığı yerde biraz huysuzlanmış ve ben böylece "Üşüdün mü?" Diye sormuştum.Buna karşılık o sadece kafa sallamakla yetinmiş ve bende üzerimdeki pelerini çıkarıp onun üzerine örtmüştüm.

İnsan olduğu için soğuğu hissetmesi normaldi.Lisal "Jennietta Kim'in baş şarkıcısı olan bir ölümlüydü,şatodaki tüm etkinliklerde onun güzel sesini kullanıyordu.Nefret ediyordum başta o olmak üzere herkesin sevdiğim kadını görmesinden ve duymasından."

Saçlarını okşarken o sadece susuyor ve bu anın tadını çıkarıyordu.Bunu fırsat bilerek bende basit bir büyüyle siyah gül yapmış ve onun önüne doğru uzatmıştım.Böylece önce o kahkaha atmış sonrasında gülü elimden almıştı.

Ardından doğrulup kalkmış ve "Teşekkür ederim bayılıyorum minik jestlerine Lyn." Demişti.Sadece o bana öyle sesleniyordu ve bunu seviyordum.

Tekrar konuşmaya devam ederken onun sırtı şimdi benim göğsüme yaslı ve ellerimiz onun karnının üstünde birleşikti.

"Tanıştığımız zamanı hatırlıyor musun,sen şifalı otlar arıyordun ben ise yalnızlığın şifasını." Demişti.Sonra yüzünü bana doğru kaldırıp göz göze gelmemizi sağlarken;

"Onu bulduk Lyn,ikimizde istediğimizi bulduk." Demiş ve bende onun alnına bir öpücük kondurmuştum.

"Bulduk güz yağmurum,sen yalnızlığın sonunu ben şifamı buldum."

Böyle söyleyince o gülümsemiş ve kollarımın arasından ayrılmıştı.Nedenini biliyordum,artık gitmesi gerekliydi.Beni görmeye sadece tek bir sebeple gelebiliyordu,onun ülkesinde olmayan herhangi bir müzik aleti bizim burada bulunduğundan onu almaya Lisal geliyordu,bizzat gönüllü olmuştu onca yolu çekmeye.Tabiki hepsi buluşmak içindi.

Onunla birlikte ayağa kalkmış ve ona son bir kez sarılırken;

"Dikkatli ol,iyi olduğuna dair mektuplarını bekliyor olacağım." Demiş ve o benim dudaklarımla kendininkileri birleştirmişti.Ardından beni başıyla onaylamış ve "Seni seviyorum Lyn." Demişti.

Bende ellerini tutup mavi gözlerinin en derinine bakmış ve "Seni seviyorum Lis." Demiştim.Bu dediğim onu gülümsetmiş ve benden ayrılırken gözleri ben gibi dolmuştu.Hep böyle bitiyordu sonlarımız.

Gitmeden önce "Come and take a walk with me,Where the angels fear to tread." Sözlerini yani şarkımızın Sözlerini mırıldanmış ve ardından bana gül tuttuğu elini salladıktan sonra koşarak uzaklaşmaya başlamıştı.

Bende o gözden kaybolana kadar ardından bakmış ve sonrasında bende geldiğim yola doğru yürümeye başlamıştım.Mutluydum çünkü nadirde olsa onu görüyor ve dokunuyordum.

Onu seviyordum çünkü mektuplarla bile duygularımız çok yoğun oluyor ve harfler kalbimize akıp geliyor,tarif edemediğim bir sıcaklık veriyordu.

Hızımı arttırmış ve şato görünmeye başlarken pelerinime sinen kokusunu içime doya doya çekmiştim.Ve olduğumdan daha mutlu bir şekilde şatonun arka yoluna sapmıştım.Ön kapıdan girmiyordum çünkü prenses çatıda manzarayı seyrediyordu ve ona yakalanmak istemiyordum.

Şatonun ağır demir parmaklıklı kapısını açıp içeriye girmiş ve kalbimde hala geçmeyen heyecanla odama yönelmiştim.



Bölüm sonu.

•Sizi seviyorum.


•Sizi seviyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
entre vous et moiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin