Gözlerim şişmişti ağlamaktan. Masal'ı çok seviyordum. En yakın arkadaşım o idi. Ve ben bundan sonraki hayatımı onsuz geçirecektim. Bu yüzden kendime çok acıyordum. Yanında iyi hissettiğim tek dostumdu. Ve ne yazıkki artık o yok. Ve ben çok yalnızdım. Cenazeden çıktıktan sonra yolda yürürken o parkı gördüm. Ve kar§ıdaki bankı. O bankta kimse oturmazdı ve o bank bizim yerimizdi. Sanırım parkın en karanlık ve kuytu köşesi orası olduğu için kimse gelmiyordu.
O banka oturma sebebimiz genellikle sırlarımızdı. Jhon'a aşık olduğunu bana ilk o bankta söylemişti. İlk bana söylemişti çünkü başka birine söylese onunla alay edeceklerini oda, bende çok iyi biliyorduk. "Sadece bir hayranlık işte" deyip geçeceklerdi. Bunu bana ilk söylediğinde bende komik bulmuştum ama ona yansıtmamıştım. İkimizde 18 yaşında birer ergendik ve birbirimizi anlıyorduk. En azından neyseki ben onu anlıyordum. Birbirinizin herşeyi bizdik. Onu her zaman çok seviyordum. Sevecektim de. O gitmiş olabilirdi ama bu, benim onu bırakacağım anlamına gelmiyordu. Zaten onu bırakacağımı düşünmüyordum. Ama o beni nasıl bırakmıştı? Jhon'u nasıl bırakmıştı? Ailesini nasıl bırakmıştı? Anlayamıyordum. Zaten ben Masal'ın ruh halini hiç anlayamamıştım. Olaylara bakış açısını hiç çözememiştim. Beyninin nasıl çalıştığını merak etsem de, onun beyninin içini hiç görememiştim. Çünkü bu hiç mümkün değildi. Ne yazık ki. Ama gitti işte. Düşünmeden, arkasında bırakacağı harabeleri umursamadan gitti. Ben bilsem izin vermezdim ama benim bile, kendini yok edeceğinden haberim yoktu. Olsaydı şuan, yanımda koluma girmiş bir pozisyonda yürüyor olurduk. Ama yok ve ben, şuan bu karanlık sokakta tek başıma yürüyorum. Çok zor. Lanet olsun ki çok zor!