4/43

154 13 17
                                    

Küçük fare koştu, koştu
Koca bir ağaç buldu
Küçük fare kuş oldu
Ağacın dalına kondu

Geçmişe dönmek, her yönüyle sevinçten duvarları tekmeletecek bir olay değildi.

Sınıfın en arkasında kalan sırada pelte olmuş bir şekilde oturuşum Jan Van Eyck tarafından resme dökülse tablo "Madonna In The School" ismiyle milyonlarca kopya satabilirdi. Yüzümdeki ifadenin Monalisa'nın müthiş anlamlar içeren ince gülüşünden bile daha acınası olduğuna emindim.

Zihnim yine saçmalığın renkli sularına oksijen tüpü olmadan dalmıştı. Gerçi içinde bulunduğum durum göz önüne alındığında hayatımın pek de normal seyrinde ilerlediği iddia edilemezdi ve söyleyeceğim herhangi bir şey en fazla ne kadar saçma olabilirdi ki artık?

"Konu sen olunca saçmalama hususunda bir sınır çizemiyorum." dedi Bay Obdrova.

İç sesimi avox yapmanın bir yolu olup olmadığını düşündüm. Sürekli bana laf sokması sinirlerimi bozuyordu çünkü. Yani, demek istediğim, benim iç sesimken nasıl bana böyle davranabilirdi ki! Ve iç sesim neden otuz beş yaşındaki rus herifin tekiydi?

"Düzgün konuşmanı rica ediyorum." diye karşılık verdi Bay Obdrova.

Söylediklerini ağzımda kem küm ederek tekrarladıktan sonra hırsla kalemi elime alıp kağıda anlamsız şekiller çizmeye başladım. İşin en kötü yanı, söylediğim her şeyi de duyuyordu.

"Tabii ki duyuyorum. Ben senin iç sesinim." dedi çok bilgece bir şey konuşuyormuş gibi bir ses tonuyla.

Ona cevap vermemeyi tercih ettim ve ders bitene kadar, ünlü bir ressam çizse, herkesin içinden çok sanatsal anlamlar çıkaracağı saçma sapan resimleri çizmeyi sürdürdüm.

Zil çaldığında Road Runner'ın Coyote'yi gördüğü zaman fırladığı gibi koşarak çıktım sınıftan. Bay Obdrova da içimden "bip bip!" dedi.

Hızlı adımlarla kantine doğru ilerlerken şaşkınca bana bakan Bay Burt'a, yürümeyi kesmeden, kısa bir selam verdim. Bakışlarından anladığım kadarıyla ışık hızında ilerlememe bir anlam veremiyordu. Onu önemsemeden adımlamaya devam ettim çünkü Z ile arkadaşları genelde kantinde oluyorlardı ve ben onun özleminden kavrulmadan yanına ulaşmalıydım.

Kantin kapısına geldiğimde tereddütle duraksadım. Hissediyordum, yakınlarımdaydı. Derin bir nefes aldığımda sanki özlemim soluduğum hava olmuştu da ciğerlerime dolup içimi yakmıştı. Aylar sonra görecektim yüzünü, bedeni birkaç adım ötemde olacaktı yeniden. Bunun ne kadar mükemmel bir his olduğunu anlatmanın imkanı var mıydı acaba?

Kendimi yüreklendirmek için bir destek arıyordum ancak bulamıyordum. Susmak nedir bilmeyen Bay Obdrova bile çıt çıkarmıyordu.

Yapamayacaktım.

Geçmişe dönmüş olmama rağmen yine de onu bulamayacağıma dair garip bir korku sarmıştı içimi. Gereksiz bir endişeydi belki ama boğazımın düğümlenmesine yetmişti.

Gözüme dolan birkaç damla yaşın akmasına engel olmak için kafamı yukarı kaldırıp kirpiklerimi kırpıştırdım. Kantine sırtımı dönüp yürümeye başlayacaktım ki ayakkabımın altına dünyanın en kaliteli japon yapıştırıcısı sürülmüş de yere bağlanmışım gibi tek adım atamadım.

Buradaydı.

Ne zaman denk gelsem bakmaya çekindiğim, sadece bir an görsem de içinde kaybolduğum güzel gözleri benimkilere kenetlenmişti.

Daha önceden yaşamadığımıza emin olduğum bir şey oldu o anda. Yanıma doğru adımladı ve irisleri yüzümü tararken hayran olduğum kaşlarını usulca çattı.

Yüzümde nasıl bir ifade olduğunu bilmiyordum ama her nasıl görünüyorsam onun "Şey, iyi misin?" diye sormasına sebep olmuştum.

Ona yanıt vermek istiyordum ama yapamadım. Ağzımı açıp tek bir sözcük söyleyebilmeye çabaladım ama sesimi kaybetmiş gibiydim. Elime geçen altın değerindeki şansı değerlendirmem lazımdı ama donup kalmıştım.

Belli belirsiz kafamı salladım yalnızca. Bir süre daha beni süzdükten sonra ne yapacağını bilmiyormuşçasına saçlarını karıştırdı.

"Pekala," dedi tereddütle, "gideyim ben?"

Boğazımdan acı bir sızı yükselirken yeniden kafamı salladım. "Gitme," demek istedim ama korktum. Gözlerine doya doya bakmak istedim ama bunun düşüncesi bile yaktı kalbimi. Başka bir şey söylemeden yanımdan uzaklaşırken yine tutamadım onu.

Ders zilini duyana kadar orada çakılı kaldım.

Korkaktım.

Ve bana verilen mucize niteliğindeki şansı değerlendirmekten bile aciz olan zavallının tekiydim.

KISIR DÖNGÜ • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin