15/43

78 12 14
                                    

Kısır
    döngü.

Bu sözcük öbeğinin somut olaya uyarlanmış haliydi hayatım.

Kantinin en ücra köşesine geçip Z'yi izliyor ve en ufak şeylerden bile derin manalar çıkararak kendimi umutlandırıyordum. İşin, acı çekirdek yemişim gibi ağzımda berbat bir tat bırakan kısmı ise, tüm ümitlerimin her defasında boşa çıkmasıydı.

Geçmişe döneli üç hafta olmuştu. Bu süre içinde elde edebildiğim tek şeyse birkaç kısa sohbet ve hızla akıp tükenen günlerdi. Yine kantinde, her zamanki masamdaydım. Dersler bitmişti ancak ben okulda biraz oyalanmayı tercih etmiştim.

Sonra bir şey oldu. Olmasını istediğim ama olmaması gereken, benim yapmaya asla cesaret edemediğim ve onun yapmak için hiçbir nedene sahip olmadığı bir şey...

Z içeri girdi, bana doğru yürüdü, masadaki sandalyelerden birini çekti ve karşıma oturdu.

Bir an nefesim kesildi. Bir zombi baskınının ortasında kalmış olsam bile bu denli dehşete düşmezdim. Ne yapacağımı bilemez vaziyetteydim ama bu sorun değildi zira bugün bir şeyler yapmaya niyeti olan oymuş gibi görünüyordu.

"Merhaba," dedi kısaca.

Kekelememek için büyük bir çaba sarf ederek "Merhaba," diye tekrarladım.

"Umarım oturmam sorun değildir," dedi sorar gibi.

"Değil," diye yanıtladım.

Ne yapmalıydım? Ne yapmalıydım, ne yapmalıydım? Biri bana yol göstermeliydi, bir şeyler söylemeli ve beni yönlendirmeliydi. Ne yapmalıydım?

Bay Obdrova duygusuz bir sesle araya girdi. "Evet, hayır, merhaba, değil... Başka kelime bilmez misin sen? Düşündüğünün yarısı kadar konuşabilseydin şimdiye nikahı kıymış olurdunuz."

Sessizce ondan yardım istedim ancak boşunaydı. İç sesim yalnızca gerek olmadığında konuşur, ihtiyacım olduğunda ise ortamdan sıvışırdı.

Cebinden küçücük bir not defteri çıkardı ve önüme bıraktı. "Bu senin, değil mi?"

Kulaklarıma kadar kızarırken ona baktım. Imdb puanı 3.1 olan bir korku filmi seyrediyormuşum gibi gerilmiştim. İçerisinde onunla ilgili nice yazılar olan bu defteri okumamış olmasını ümit etmekten başka çarem yoktu.

"Evet," diye onayladım onu. Defterin arkasında ismim yazıyordu, yani yalan söylemek fayda etmezdi. "Nereden buldun?"

"Bahçede düşürmüşsün."

"Anladım," diye mırıldandım. Ani bir ağlama isteği bastırırken dudaklarımı ısırdım. "Okudun mu peki?"

"Okumadım."

Umutlanarak olduğum yerde doğruldum. "Cidden okumadın mı?"

"Cidden okumadım."

Rahatlayarak derin bir nefes verdiğimde bakışları şüpheyle doldu. Birden telaşa kapıldım. Defterde ne yazdığını kurcalamasına fırsat vermeden konuyu değiştirmeliydim.

Aklıma gelen ilk soru istemsizce dudaklarımdan döküldü. "Niye hala okuldasın?"

"Bak sen şuna," diye araya girdi Bay Obdrova, "minik kuş ötmeye başladı sonunda."

Onu duymazdan geldim. Karşımda kuzey ışıkları gibi parıldayan bir çocuk otururken iç sesimle ilgilenecek değildim.

"Ders çalışmaya kaldım," diye yanıtladı sıkıntıyla, "evde pek odaklanamıyorum."

"Hmm, ne çalışıyorsun?"

Güzel tanrım, kendime inanamıyordum. Gerçekten de onunla muhabbet ediyordum. Konuşmayı söktüğümden beri bu eylemi gerçekleştirebiliyor olmak ilk defa işime yarıyordu.

"Kimya çalışıyorum. Pek becerebildiğim söylenemez gerçi. Hiçbir şey anlamıyorum."

Söylediğine karşın üzgünce dudak büztüm. Kimya, sevdiğim ve iyi olduğum tek dersti. Belki de onunla ortak yönümüz olsun diye ben de kimya dersini sevmemeliydim.

"Oysa ben kimyayı çok severim..." diye mırıldandım kendi kendime.

"Gerçekten mi?"

Nedense bu tepkisi beni utandırdı. Deve kuşları gibi kafamı kuma gömüp saklanmak istedim.

"Evet."

"İstersen sana ders anlatabilirim, de" diye yoldan çıkarmaya ant içmiş bir şeytan gibi kulağıma fısıldadı Bay Obdrova.

"İstersen sana ders anlatabilirim," diye tekrar ettim itaatkar bir günahkar edasıyla.

Z'nin dudakları tatlı bir şekilde yukarı kıvrıldı. "Yapar mısın gerçekten?"

Aşağı yukarı kafa salladığımda kendime bir kez daha hayret ettim. Yaptıklarım ve söylediklerim benim kontrolümde değildi sanki. İplerle hareket ettirilen bir kukla gibiydim. Tek sorun iplerimi kimin tuttuğunu bilmememdi.

"Çok teşekkür ederim," diye şükranlarını sundu Z, "sanırım buna gerçekten ihtiyacım vardı."

Tebessüm etmekle yetindim. Mahvolmuştum. Beynime hücum eden düşünceler sonucunda aklımın içi, uyguladığı %70 indirim sonucunda izdihama uğramış bir alışveriş merkezine döndü o anda. Birileri çığlıklar atıyor, ürünler kırılıp dökülüyor, insanlar birbirlerini eziyordu.

"Peki, yarın okul çıkışı görüşürüz o zaman." dedikten sonra ayağa kalktı ve bana son bir gülümseme gönderip gitti.

Ben bitmiştim.

KISIR DÖNGÜ • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin