Kantinde içim pişmanlıktan kavrularak oturdum ve onun gelmesini ümit ettim.
Ruh hali: yer yer parçalı bulutlu.
Takip edilme mevzusu beni öyle tedirgin etmişti ki bir haftadan uzun süre okula gitmemiş, hatta düne kadar dışarı adımımı dahi atmamıştım. Dolayısıyla Z'yle bu haftaki iki dersimizi de asmıştım. Telefon kullanmadığım ve zaten numarası da bende olmadığı için ona haber de verememiştim. Onu ektiğim için bana tavır yapmasından endişe duyuyordum.
İçeri girdiğini görünce titreyen elimi havaya kaldırarak onu masaya davet ettim. Beni geri çevirmedi, yanıma geldi ancak yüz hatları bıçak kadar keskindi.
"Gelmedin." dedi en ufak bir duygu kırıntısı barındırmayan sesiyle.
"Hastaydım biraz." diye bir yalan uydurdum. Ona gerçeği anlatamazdım.
Yüz ifadesi biraz gevşedi. "Geçmiş olsun," diye mırıldandı.
"Sağ ol."
Bana bakmaktan kaçındığını fark ettim. Zorlukla yutkunduktan sonra "Eğer istersen," dedi, elleriyle oynayarak, "dersleri bitirebiliriz."
Şok içinde donakaldım. Bana kızgın olabileceğini tahmin etsem de bunu duymayı beklemiyordum. Ona "Hayır, derslere devam etmeyi her şeyden çok istiyorum." demeliydim ama o yürekliliği kendimde bulamadım. Onun yerine "Sen bilirsin." dedim, kastettiğimden daha sert çıkan bir ses tonuyla.
Ağzından dalga geçer gibi bir gülüş döküldü. "Kendine iyi bak." dedikten sonra cevabımı duymak için beklemeden kalkıp gitti.
Bu kadardı işte. Korkaklar kaybetmeye mahkumdu ve sevgi, cesaret gerektirirdi. Nesilden nesile aktarılan efsanevi aşk hikayelerini unutulmaz kılan da aşıkların karşılaştıkları her zorluğa karşı gösterdikleri bu cesaretti.
O an fark ettim; herkes bir Romeo istiyordu fakat hiçbirimiz Juliet değildik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KISIR DÖNGÜ • malik
KurzgeschichtenZamanda geriye döndüğünden beri tek amacı, yıllar boyunca uzaktan sevdiği ela gözlü çocuğu kendine aşık etmekti. haziran 2016 - 11 kasım 2020