12/43

82 9 2
                                    

Deniz kenarındaki banklardan tekine oturmuş suyu bükme denemeleri yapıyor ve tüm ilgimi bu işe vererek beynimi istila etmeye hazırlanan düşünce ordusunu püskürtmeye çalışıyordum. Çabalarımın pek sonuç verdiği söylenemezdi çünkü düşman epey güçlüydü ve kalelerim tek tek düşüyordu.

Bıkkınca bir nefes verdikten sonra bankta arkama yaslanıp yüzümü buruşturdum. Z'nin dün beni neden görmezden geldiği sorusunu düşünmekten beynim çürümüştü artık. Okul saatinden bile daha erken uyanıp biraz deniz havası almak için kendimi buraya atmıştım. Keşke ben de çözüm bulamadığım sorunlarımda akıl danışmak için Merlin'inki gibi bir Büyük Ejder'e sahip olsaydım.

Gerçekten de Z'nin davranışlarını anlamlandıramıyor ve kimi zaman bu kadar gizemli hareket ettiği için ona kızıyordum. Tanışamıyor olma sebebimiz onun bu dengesiz tavırlarıydı zaten! Bir gün bana ilgili davranıyorsa ertesi gün soğuk rüzgarlar esiyordu gözlerinde. Bana böyle muamele etmesi kendimi berbat hissetmeme sebep oluyordu.

Bay Obdrova "Garip bir oğlan." dedi beni onaylarcasına.

Derince iç çektikten sonra "Hem de ne garip." diye fısıldadım.

Bakışlarımı gökyüzüne çevirip sonsuz mavilikte özgürce uçuşan kuşları izlemeye koyuldum. Bir kuş olsam yapacağım ilk iş Z'nin kafasına pislemek olurdu.

Bir müddet daha gayesizce oturduktan sonra kalkıp okula gittim. Okul bahçesinde yürürken tanımadığım bazı öğrencilerin tuhaf bakışlarını üzerimde hissettiysem de ilgimi çeken şeyler listesinde ilk yüze girmeleri bile mümkün olmadığından kafama takmadım. Beni hiçbir zaman sevmemişlerdi ve şu an bunu önemsemek çok yersiz ve zamansız olurdu.

Ders zili çalmış, tüm öğrenciler sınıflara doluşmaya başlamıştı ama ben her zamanki gibi kantine geçtim. Bu asi hareketlerim Katniss Everdeen'e duyduğum hayranlığın ufak bir yansımasıydı. Aslında ben Shakespeare'i de severdim ama onun gibi soneler yazmıyordum. Z'nin aşkından şair olmazsam yazmaya da pek niyetim yoktu.

Masanın üstünde duran, büzüştürüp yastık haline getirdiğim hırkama kafamı yaslayıp gözlerimi kapattım. Neredeyse tüm gece ayakta olduğum için sersem gibiydim ve kendimi uykunun kollarına bırakma fikri çok cazip geliyordu. Tam uykuya dalar gibi olduğum sırada kulaklarımı tırmalayan bir sandalye çekme sesi tüm kantini doldurdu. Sinirle iç geçirdikten sonra gözlerimi birbirine daha sıkı bastırdım ve derse girmeyip kantinde boş boş takılan bu serseri her kim ise, onu müdüre şikayet etmeyi aklıma not ettim. Ortam yeniden sessizliğe kavuştu derken bu defa da bir öksürük sesi beni tatlı hülyalarımdan uzaklaştırdı. Avuçlarımın arasındaki hırkayı sıkarken gözlerimi bir anda açtım ve ultra-yavaş hareketlerle doğrulup sinir bozucu seslerin sahibine döndüm.

Lanet olsun.

Olmasın.

Z.

Bakışlarımı ona çevirdiğimde mahcubiyetle bana baktı ve "Kusura bakma," dedi kibar bir sesle, "rahatsız ettim sanırım."

Başımı hemen sağa sola sallamaya başladım ve Bay Obdrova beni uyarmasa sara krizi geçiriyormuşum gibi kafa sallamaya devam ederdim.

Sonunda sesimi bulduğumda "Yok," dedim titrek bir şekilde, "sorun değil."

Uyku mahmuru gözleriyle bana gülümserken en az yeni doğmuş bir fil yavrusu kadar tatlıydı!

"Derse girmemişsin." dedi kaçamak bakışlarla beni süzerken.

Bu bir soru değildi -ki soru olsa muhtemelen evet ya da hayır diye cevap verirdim. Ayrıca ben söylemesem de bunun bir soru olmadığını herkes anlardı.

"Evet," diye onayladım onu, "sen de geç kaldın sanırım?"

Bu bir soruydu.

Yutkunurken adem elması inip kalktı ve ben o şeye neden adem elması dendiğini bilmiyordum. Elmaya benzer bir yanı pek yoktu ama atalarımızla tartışamazdım.

Dudakları tapılası bir gülüşle kıvrılırken "Biraz öyle oldu." dedi kısık sesle.

Şu an resmi olarak sohbet ediyorduk ve bu kesinlikle kayıtlara geçmesi gereken önemli bir meseleydi. Konuştuğumuza dair noter huzurunda bir belge imzalayabilirdik. Hatta o imzaları direkt evlilik için atıp Himalaya Dağları'na balayı yapmaya gitsek daha hoş olurdu.

Ben sohbet ettiğimiz için sevinirken konuşmanın bittiğini fark etmemle, tuttuğum takım son saniyede üçlük yiyip maçı kaybetmiş gibi, hüsran içinde kalakaldım. Birkaç dakikalık bekleme süresinin ardından Z çantasını omzuna asıp karton bardağı eline aldı ve "Ben gideyim artık." deyip acelesiz adımlarla kantinden çıktı.

Ben de gidişini izledim.

Tebrikler, nur topu gibi bir hayal kırıklığım daha olmuştu!

KISIR DÖNGÜ • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin