39/43

78 6 11
                                    

Eğer geçmiş gerçekten bana karşı bir savaş veriyordu ise bu savaşı kazanmıştı.

Bana ihanet etmişlerdi. İkisine de hiç kötülük etmemiş olmama rağmen bana ihanet etmişlerdi. Bu öyküdeki masum kişi ben iken canı yanan da yalnızca bendim. Hainlerin ikisi de mutluydu. Bu hiç adil değildi.

Kalbimi bu kadar kırdıktan sonra kalplerinin tek parça halinde kalmasını hak etmiyorlardı. Umarım beraber asla mutlu olamazlar ve hayatları boyunca acı içinde kıvranırlardı.

Arkamı dönüp öfkeyle yürümeye başladığımda Alina'nın bana seslendiğini duydum. Onu umursamadan yürümeye devam etsem de peşimden gelmeyi sürdürdü. Bileğimden tutup beni kendine çevirdiğinde kolumu hırsla çekip ondan kurtardım. Bana hayret eden gözlerle baktığında o mavi gözlerini oymak istedim.

"Ne oluyor?" diye sordu, şaşkınlık içinde.

"Bilmiyor musun ne olduğunu?" diye avazım çıktığınca bağırdım.

Bize dönen meraklı gözlere kin dolu bakışlarla karşılık verdim. Küçük kafalarının içinde beni yargılamalarından bıkmış usanmıştım artık.

"Hayır, bilmiyorum," dedi benim aksime temkinli bir sesle, "anlatır mısın lütfen?"

"Beni sırtımdan vurdunuz," dedim hırlar gibi, "her şeyi biliyorum. Bana ihanet ettiğinizi biliyorum!"

İtiraz etmek için ağzını açtığında "Kapa çeneni," dedim tehditkar bir tonda, "sakın beni kandırmaya çalışma. Sizi kendi gözlerimle gördüm!"

Gözleri şaşkınlıkla irileşti. "Kimi gördün?"

Sabrımı taşırmak için uğraşıyorsa başarmasına çok az kalmıştı. Onu yumruklamamak için kendimi zar zor tutuyordum.

"Seni ve Z'yi!" dedim dişlerimin arasından.

"Beni ve Z'yi mi," dedi, şaşırmış rolüne devam ederek, "Z de kim?"

Elimde olmaksızın bir kahkaha patlattım. Beni aptal yerine koyması o kadar acınasıydı ki. Ben o kadar acınasıydım ki...

"Gerçekten salak mısın," diye sordum büyük bir ciddiyetle, "yoksa benimle alay mı ediyorsun?"

Kirpiklerini art arda kırpıştırdı ve sakinleşmek istermiş gibi derin bir nefes aldı.

"Bak," dedi uzlaşmaya çalışır gibi, "Neden ve kimden bahsettiğini cidden bilmiyorum."

"Annenin yakın arkadaşının oğlu olan Z'den bahsediyorum," diye haykırdım, dayanamayarak, "karşı binanızda oturan Z'den bahsediyorum! Şimdi anladın mı kimden bahsettiğimi?"

Bunca zaman arkamdan iş çevirdikten sonra bir de hala saf ayağına yatması beni çileden çıkarıyordu. Ve yüzünde yeşeren korku... her şeyi itiraf etmek yerine oyun oynamaya devam mı edecekti?

"Annem ve babam ben dokuz yaşındayken boşandı," dedi tane tane konuşarak, "ve annem o zamandan beri şehirdışında yaşıyor. Karşı binamızda Z diye birinin oturup oturmadığını da bilmiyorum."

Bu defa şaşıran bendim. Söyledikleri hiç mantıklı değildi. Göğsüme anlamını çözemediğim bir huzursuzluk çöreklendi. Boğazımda oluşan yumru canımı acıtıyor, ağlamamı tutmaya çalışmaktan burnum sızlıyordu.

"O ara sokakta karşılaştığımız gün yanımda olan çocuktan bahsediyorum," dedim, sesim titreyerek. Ve müthiş bir çaresizlikle, Z'yi hatırlamasını diledim.

Mavi gözlerine tedirgin bir bakış yerleştiğinde vücudumdaki titreme arttı. Yüzünde beliren şefkat ve acıma karışımı ifadeye korkarak baktım.

"Sen o gün yalnızdın."

Duyduğum cümlenin üzerimdeki etkisi inanılmazdı. Sanki birileri bana işkence etmek için kafamı suyun altında tutarak nefes almama mani oluyormuş gibi hissettim.

"Ne?"

En az benim kadar afallamış görünüyordu. "O gün yanında kimse yoktu," diye açıklamaya girişti, "yalnızdın ama bazı hareketlerin sanki yanında biri varmış gibiydi. Ne yaptığını anlayamamıştım."

"Ne saçmalıyorsun," diye sordum. Sert olmaya çalışsam da sesimin çatlamasını engelleyememiştim.

"Çok üzgünüm," diyebildi sadece, ne için özür dilediğini kendisi de bilmiyor gibiydi. "Ben gerçekten çok üzgünüm ama o gün tek başınaydın... ve Z diye birini tanımıyorum."

Gözyaşlarının yoğunluğu yüzünden zorlukla inip kalkan göğsüm çatlayacakmış gibi ağrıyordu. Saçma sapan sözleri beynimin içinde çalkalanıyor, net düşünmeme mani oluyordu.

"Yalan söylüyorsun," kelimeleri döküldü ağzımdan.

Söylediklerinin doğru olmasının imkanı yoktu. Bana oyun oynuyordu. İhanetinin üzerini örtmek için beni kandırmaya çalışıyordu.

Başımı deli gibi iki yana sallamaya başladım ve "Yalan söylüyorsun," diye tekrarlardım, defalarca. Elleri bana uzandığında bedenini şiddetle kendimden uzağa ittim.

"Sakin ol, tamam mı," dedi kısık, teskin edici bir sesle, "sakin ol. Evine gidelim, hadi. Orada konuşalım."

"Hayır," diye karşı çıktım, "benden uzak duracaksın. Yalanlarını daha fazla dinlemeyeceğim. Benden uzak dur."

Ve koşmaya başladım. Onun ve yalanlarının bana dokunamayacağı evime doğru koştum.

KISIR DÖNGÜ • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin