ASA EFSANELERİ -HAYAT-

EĞİTİM 3

Tanya; Sonya'nın yorgunluktan uyuya kalacağını az çok tahmin ediyordu. Bunun için ona en uzak mesafede yere bağdaş kurarak oturdu. Genç kadın dinlenirken o da çalışmasını sakince yapabilirdi.

Vakit kaybetmeden Katina'nın içine dönüp genç kadının bedenin de keşfe çıktı. Orada bir yerlerde Katina'nın güçleri olduğunu biliyordu. Derince nefesini içine çekip boşalttı. Doğup büyüdüğü bedenin ve ruhu araştırmak gibi değildi. Bu çok farklıydı! Sanki yasak topraklarda kaybolmuş gibi hissediyordu. Nereye bakması gerektiğini bilmiyordu. Hatta ne bulması gerektiğini bile bilmiyordu. Zihnini boşaltmak için en mutlu anını düşünmeye çalıştı. Şu yakınlarda gerçekten mutlu olduğu bir an var mıydı? En mutlu anılarının istikameti Dark'a kayınca hemen mutlu anları düşünmekten vazgeçti. Simon ile Zeda'ya odaklanmaya çalıştı. Metale ilk ulaşmaları ve kendileri için silah oluşturmalarını çılgınca kutlamak istemişlerdi. Gecenin bir yarısı gizlice gemiden ayrılıp ormanda masalcının evine gitmişlerdi. Masalcı onlara hafif sarhoşluk veren bir çeşit meyve türünden oluştuğu likörden ikram etmişti. O gece sabaha kadar saatlerce gülüp eğlenmişlerdi. Masalcını anlattığı en tüyler ürperten hikayelerle bile dalga geçmişlerdi. Tanya özlemle gülümsedi. Dostları onun tek neşe kaynağıydı.

Rahatladığına göre artık tekrar çalışmaya başlayabilirdi. Bu sefer bir hedef belirlemeye karar verdi. İlk olarak ateşi bulmayı denedi. En tanıdık en sevdiği elementi. Maalesef Katina'nın en uzak olduğu şey ateş gibi gözüküyordu. Hava ile de arasının pek iyi olduğu söylenemezdi. Geriye kalan toprak ve su içinde su Katina'nın gücüydü. Toprak ise az da olsa diğerlerine göre daha baskındı. Şaşırtıcı bir şekilde Katina'nın metal yeteneği en yüksek ikinci elementiydi. Tanya şu an kadar bu kadar baskın metal gücü olan bir büyücü duymamıştı. Akıllıca kullanırsa bu çok büyük bir avantaja dönebilirdi. Katina'nın en baskı gücü su üzerineydi. Tanya genç kadının gücünün derinliklerine indikçe 'Belki de o kadar da şanssız değilimdir.' diye düşünmeye başlamıştı.

Çalışırken o kadar dalmıştı ki zamanın nasıl geçtiğini fark etmedi. Bütün elementlerinin etrafında dönmesini sağladı. İçlerinde gezinip tanıdığı büyüleri bulmaya çalışıyordu. Bu şekilde en azından herhangi bir durumda akıllıca yapacağı tercihler hayatlarını kurtarabilirdi.

Sonya gözlerini açtığında biran nerede olduğunu kavrayamadı. İki kolu da fena halde uyuşmuştu. Kollarını sırasıyla ovalayarak yattığı yerde doğruldu. Ölüm oyunları stadında olduğunu anladığında bugün yaşananların rüya olmadığını hızla idrak etti. Kollarının uyuşması büyük ölçüde geçince hiç sesi çıkmayan Tanya'nın nerde olduğunu anlamak için etrafına bakındı. Tanya'yı gördüğünde gözleri kocaman açıldı. Yerinden kalkıp hala tam olarak kendine gelmeyen vücuduna aldırmadan, Tanya'nın yanına doğru yürümeye başladı. Yaklaştıkça görüntüsü daha da netleşti. Sonya şaşkınlıkla Tanya'ya bakıyordu. Gözleri kapalı yerde bağdaş kurmuştu. Ellerini birbirine sımsıkı kenetlemişti. Kaşları çatılmış sanki çok istediği bir şeyi aramaktan yorulmuş bir hali vardı. Etrafında girdap gibi dolanan elementler, öyle mükemmel bir ahenge sahipti ki Sonya içten içe kıskanmadan edemedi. Tanya'nın gücü üzerindeki kontrolü oldukça iyiydi. Elemeneler sırasıyla ateş, su, hava, toprak ve metal olarak, her biri kendi yolunun üzerinde birbirlerine değmeden kusursuzca dönüyorlardı. Ne ateş suyu söndürüyor. Ne hava toprağı savuruyordu.

Sonya içinden aynısını yapabileceğini fısıldayan sese gülümsedi. Tanya onun güçlü olduğunu söylemişti. Öyleyse neden oda aynısını yapmayı denemiyordu ki. Olduğu yerde sessizce yere çöküp Tanya gibi bağdaş kurdu. Ellerini de onu taklit ederek birleştirdi. Gözlerini kapatıp en mutlu olduğu yeri hayal etti. Her seferinde daha derine odaklandı. Sonunda hissediyordu. Kendi etrafında dönen elementleri, onların birbiriyle olan dansını... İçinde oluşan coşkuya izin verdi. Daha fazlasını talep eden benliğine izin verdi. Korku toz zerreleri gibi yok olurken, içinde sakladığı her şeyin meydana çıkmasına izin verdi.