İyi Okumalar!
"Severus!" Mare koşarak Kara Gölün kenarında oturan Snape'in yanına geldi. "Yine iksir kitabına mı göz gezdiriyorsun?" Snape her zamanki gbi soğukkanlılıkla cevap verdi: "Evet." "Neden sürekli aynı şeyleri okuyorsun? Eğlenceli mi?" Mare neşe dolu gözlerle Snape'e baktı. Snape kısa bir an Mare'yi süzdü. "Öyle." Mare elini çenesine koydu ve düşünüyormuş gibi görünmeye çalıştı. "Hmmmm..." "Bir sorun mu var?" dedi Snape başını kitaptan hiç kaldırmadan. "Gelecekte çocuğun olduğu zaman sana ne kadar benzer acaba diye düşünüyordum." "Bu da nerden çıktı şimdi?" "Hiç, sadece birden aklıma geldi." Kendi kendine kıkırdadı ve Kara Gölü seyre daldı.
Sessizliği bozan yine Mare oldu. "Benimle evlenir miydin?" "Ne?" Bu beklenmedik soru Snape'İ şaşırttı. İlk defa başını kitaptan kaldırıp şaşkınlıkla Mare'ye baktı. Mare'nin yüzünde ciddi bir ifade vardı. "Herhangi biriyle evleneceğimi sanmıyorum." diyerek kitabına bakmaya geri döndü ama konuşmasını da sürdürdü. "Sen bir Celum'sun. Sarı saçlı ve Ravenclawlu biriyle evlnemen gerekmiyor mu?" "Ailemin saçma kurallarından biri sadece. Neden soya bu kadar taktıklarını anlamıyorum." dedi, düşünceli bir şekilde ayaklarını suda salladı. Çoraplarının ve ayakkabalarının ıslanması umrunda değil gibiydi.
Kendi kendine gülümsedi. "Ne olursa olsun, insan sevdiğiyle olmalı. Sence de öyle değil mi?" diyerek beklentiyle Snape'e baktı. Snape bir süre cevap vermedi. Mare alışmıştı bu yüzden sabırla bekledi. Snape en sonunda kitabı kapadı ve ayağa kalkıp Mare'ye baktı. "Bence de."
* * *
"Yapamazsın Mare!" "Risklerin farkındayım ama bunu yapmak zorundayım. Anlamaya çalış anne!" "Mare, Celumların Karanlık Lord için tehdit oluşturduğunun sen de farkındasın. Kucağındaki babası bilinmez çocuğu geçtim, düpedüz yangına körükle gidiyorsun! Malikeneden ayrılır ayrılmaz O'nun hizmetkarlarından biri seni elbet öldürür!" "Başka çarem yok! Ya bize bir şey olursa? O zaman bebeğime kim bakacak?" "Bize hiçbir şey olmayacak Mare! Burada, malikanede güvendeyiz. Buraya sadece biz ve bizim nadiren getirdiğimiz birkaç kişi gelebilir." "Olmaz! Aptal malikanene güveniyorsan sen burda kal. Ben gidiyorum!" "Mare-" Mare çoktan kucağındaki bebeğiyle cisimlenmişti. Amity havada kalan elini yavaşça indirdi. "Seni aptal kız. Ne halin varsa gör!"
Mare kucağında altı aylık bebeğiyle beraber Snape'in evinin yakınlarına cisimlendi. Ancak birilerinin onu izlediğinin farkında değildi. Etrafa temkinli bir bakış attı. Kucağındaki bebeği battaniyeye sarmıştı. Şüpheyle ilerlerken önüne kukuletalı biri atladı. Mare acemice cebine uzandı ve asasını arandı. "Asa-" Mare acı içinde çığlık atmaya başladı. Ölümyiyen tiz sesiyle kıkırdı. Durumdan zevk aldığı belliydi. Bebek ise sesini çıkarabildiği kadar avaz avaz ağlıyordu.
O sıradu Snape tekli koltuğuna oturmuş, elinde bir fincan kahveyle günlük gazetesini okuyordu. O sırada dışardan gelen sesler dikkatini dağıttı. Asasını eline aldı ve kapıyı yavaşça araladı.
Mare'yi görmeyi beklemiyordu. Mare, Snape'in ona baktığını farketti. Ölümyiyen ise eğlencesine son vermişti, şimdi sıra ölümdeydi. Asasını Mare'nin tam kalbine doğrulttu. Mare ise ona bakmıyordu. Doğrudan Severus Snape'in gözlerine bakıyordu. O kömür gibi kara gözlere... Konuşmuyordu belki ama deniz mavisi gözleri çok fazla duygu barındırıyordu: üzgün, mahcup, pişman, endişeli, korkmuş... Bebek hala ağlıyordu.
"AVADA KEDAVRA!" Ölümyiyenin asasından çıkan yeşil ışık doğruca Mare'nin kalbine isabet etti Gözleri yavaşça kapandı, bebeğine son kez sıkıca sarıldı ve yere yığıldı. Ölümyiyen tiz bir kahkaha attı. "Sıra bebekte!"
Ve ardından bir ölüm büyüsü daha oldu: ölümyiyen de tıpkı Mare gibi yere yığıldı. O da ölmüştü. Severus Snape asasını indirdi. Yerde hareketsizce yatan Mare'nin yanına gitti. Mare'nin sımsıkı sarıldığı bebek hala ağlıyordu. Bebeği kendi kucağına aldı. Kömür karası saçları vardı. Severus, bebeği birkaç kez kucağında salladı, bebek sustu. Kimin kucağında olduğunu anlamak için gözlerini açtı. Deniz mavisi gözleri vardı. Tıpkı annesininki gibi... Şimdi babası olduğunu hissettiği adamın gözlerine bakıyordu. Çok sessizdi, az önceki ağlayışından eser yoktu. Snape'in düşünmesine bile gerek yoktu. Böyle bir olayın olma olasılığını önceden düşünmüştü zaten. Bebeğin gözleri yavaş yavaş kapanırkan Snape sessizce bebeği izledi. "Özür dilerim."
* * *
"Gelecekte çocuğun olduğu zaman sana ne kadar benzer acaba diye düşünüyordum."
Bebeğin saçlarını sürekli yıkamasına rağmen sürekli yağlanıyordu. Nesneleri çok kolay uçuruyordu ve bunu yaparken epey eğleniyor gibiydi ama Snape için aynısı söylenemezdi. Sürekli iksir malzemelerini döküyor ya da kapaklarını açıp evi berbat bir kokuya maruz bırakıyordu. Bu yaşta bu kadar becerikli olması ilerde çok güçlü bir cadı olacağına işaret.
Lucius ve Narsissa da Snape'in bir kızı olduğunu biliyorlardı ama annesinin kim olduğunu hiçbir zaman öğrenemediler. Draco'yla iyi anlaştıkları için pek seslerini çıkarmıyorlardı. Bebek ve Draco sahiden de çok eğleniyordu. İkisi de aynı yaştaydı. Draco birkaç ay daha büyüktü o kadar. İkisi beraber yapılmadık yaramazlık bırakmıyordu...
29/09/1981
Küçük bebek, elindeki gazeteyle oynadığı sırada Snape ve Lucius Malfoy sohbet ediyordu. Draco uyuyordu. Küçük bebek, babasını ve Lucius'u dinlemeye başladı. Az çok birkaç kelimeyi anlıyordu artık. "Sence gelecek nasıl olacak dersin?" dedi Lucius. Severus bir süre cevap vermedi. Gazeteyle oynayan kızına baktı. İçini çekti. "Hiç bilmiyorum." oldu cevabı. Bu konuşmanın nereye varacağı belliydi. İkisi de sessizleşti. Lucius saate baktı. Draco'yu alıp eve gitmesi gerekiyordu. "Ben gideyim artık." dedi ve kalktı. Lucius gittikten sonra Snape kendi kendine konuştu: "Keşke bilsem." Babasının bu sözleri bebeği de mareklandırmıştı.
Ne yaptığının kendi bile farkında değilken zamanda yolculuk yaptı. Rowena Ravenclaw'ın güçlerinden vardı onda. O bir Nimisagustu. Evrendeki bütün büyücülerden katbekat daha güçlü, kimsenin çalışarak sahip olamayacağı güçlere sahipti. Severus Snape daha ne olduğunu anlayamadan küçük bebek gitmiş, bir anda yok olmuştu. Ara sıra evin içinde olur olmaz yerlere cisimleniyordu. Evin her yerine baktı ama yoktu. Üç kez, beş kez hatta on kez evin içini tekrar tekrar aradı. Bebekten iz yoktu. Malfoylara gitti, orada da değildi. Günlerce, haftalarca hatta aylarca aradı bütün şehri ama bebeği hiçbir yerde bulamadı. Çaresizdi. Gazeteye ilan veremezdi ya da başka kimseye söyleyemezdi. Ne ölümyiyenler ne de Karanlık Lord bunu duymamalıydı.
...
Bu sırada küçük bebek, Potter'ların evinin kapısındaydı: Godirc's Hollow'da. Akşam saatleriydi ve hava kararmıştı. Ortalıkta kimse yoktu. Bebek dakikalarca bekledi ama kimse gelmedi. Eylül ayının son günleriydi ve hava soğuk sayılırdı. Üşümüştü. Havada kendiliğinden bir battaneye belirdi ve küçük bebeği sardı. Ama pek sıcak tutmadı bu da. Ağlamaya başladı. Birden şiddetli bir yağmur başladı. Şimşekler çaktı, gök gürüldedi. Potter'ların kapısı açıldı. Bayan Potter, kapının önünde battaniyeye sarılı duran, ağlayan bebeği gördü ve küçük çaplı bir şok geçirdi. Bebeği kucağına alır almaz bebek sustu. Gözlerini açtı ve Ginny Potter'a baktı. Ginny, kapıyı kapattı ve içeri girdi. Harry, kanepede oturmuş, Gelecek Postası'nı okuyordu. Karısı, kucağında küçük bir bebekle salona girince ayaklandı. Karısının yanına gidip bebeğe baktı. Siyah saçları ve deniz mavisi gözleri vardı. Şimdi o masmavi gözler Bay ve Bayan Potter'ın yüzünü inceliyordu...
Sayfa sayısı: 1-4
İlk yayınlanma tarihi: 1 Ekim 2020
Son düzenlenme: 1 Nisan 2023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harry Potter ve Kutup Tilkisi
أدب الهواة... "𝑇𝑒𝑚𝑚𝑢𝑧 𝑠𝑜𝑛𝑢 𝑑𝑜𝑔̆𝑢𝑚𝑙𝑢 𝑐̧𝑜𝑐𝑢𝑘 𝑣𝑒 𝑲𝒖𝒕𝒖𝒑 𝑻𝒊𝒍𝒌𝒊𝒔𝒊 𝑂'𝑛𝑢𝑛 𝑠𝑜𝑛𝑢𝑛𝑢 𝑔𝑒𝑡𝑖𝑟𝑒𝑐𝑒𝑘." ... ... İşte oradaydı. Ravenclaw'ın kayıp Diademi... Yukarıdan düşen ay ışığı , tacı gözalıcı şekilde parlatıyordu. Öyl...