üç

1.5K 141 28
                                    

"Üç, iki, bir. Kayıt"

Ateş kareografisine üç gün çalıştığı dövüş sahnesini alnının akıyla bitirmeye çalışıyordu. Üzerine giydirdikleri örme zırh çok ağırdı, kokuyordu ve hava cehennem gibi yanıyordu üstelik.

Sahne bitince kopan alkış bütün yorgunluğunu unutturdu. Gerçekten başarılı bir işti. Tek plan çekmek de bu oyunu vermek de zordu.

Az ileriden kendisine gülümseyerek bakan hocası ve oyuncu koçu olan kadına döndü. Şükran Ateş. Yılların usta aktristiydi. Botoksun dolgunun değmediği buruşuk suratı yapılan makyajla daha da kadim bir ifadeye bürünmüştü. Oynadığı bu dönem dizisinde hocasına verilen "Kam Ana" rolü Ateş i çocuklar gibi sevindirmişti. Nicedir beraber karşılıklı oynayamıyorlardı.

Asistanlar zırhını çıkarırken, "İşte tam cadı oldun şimdi şüko." diyerek kadının yanındaki koltuğa çöküp buzlu suyunu yudumladı. Henüz makyajı tamamlanmamıştı kadının.

Küçük kız çocukları gibi hevesle gülerek; "Asıl tırnaklarım takılsın öyle gör sen beni." dedi kadın. "Ateş tırnağı takacak kız sana hayran. Biliyorum sevmiyorsun ama fotoğraf falan isterse nolursun kırma. Çok şeker, çok içten biri. Geçen sette bir buçuk saat benim tansiyonumun düşmesini bekledi."

"Olur olur kırmam. Şüko sultanım emretmiş kırar mıyım?" diyerek flörtöz bir biçimde güldü adam. Tam bu sırada; "E günlük mü haftalık mı kiralanıyor?" diye soran bir ses duyunca sırtından soğuk terler boşandı. Kafasını arkasına çevirmesi ile geceleri uyuyamama nedeniyle yüz yüze gelmesi bir oldu.

Serçe Şahin. Gülsün hanımın biricik kızı. Kemal Kul un biricik sözlüsü. Ateş Korkmaz Dağlının biricik epilatörü. Bu sesi nerede olsa tanırdı. Sapık gibi evini iş yerini gözleyerek artık ezberlediği bu yüzü her zaman tanırdı.

Bembeyaz teni, her zaman bir bonenin altına sakladığı gece rengi saçları, saf masum bakışları, üstü altına göre biraz daha ince dudakları, kalın el değmemiş kaşları... Şimdi heyecan ve utançla kızaran çıkık elmacık kemikleri... Allah Allah niye kızarıyordu bu kız?

"Serçe gel yavrum. Bak sözümü tuttum. Ateş seni bekliyor." diyen Şükran hocaya şok içinde döndü. Kimi bekliyorum? Serçeyi mi? Niye bekleyeyim ben onu? diye düşündü. Kendisi de mi kızarıyordu ne? Leş gibi kokuyor olmalıydı zaten. Pas gibi ter gibi berbat bir koku alıyordu kendinden. Telaşla ayağa fırladı. "Eee çok bekledim ama. Hava sıcak. Ben bir duş alayım." diyerek kaçtı.

Serçe adamın kaçışını fark etmemişti. Saçlarını çekiştirip ağzının içinden söverek uzaklaşan adamın eskitilmiş deri pantolonu içinde şahane görünen kıçını seyrediyordu bu sırada.

Şükran "Serçe kusura bakma kızım. Bu yeni yetme artizler hep böyle. Kim bilir ne geldi aklına sıpanın." deyince neden orada olduğunu hatırladı.

"Olur mu Şükran Hanım. Sıkılıyordur. Haklı da tabi. Bu kadar ilgi bunaltıcı oluyordur." diyerek çantasını ve takma tırnakları çıkardı. Ne reklamdı ama. Annesi İpek Hanım la olan dostluğunun meyvesini yiyordu son zamanlarda.

Ateş kendini portatif duşakabin e atıp hızlıca yıkandı. Toz toprak kalmamıştı bir yerinde. İşi bitince deodorant sıkıp, mavi kot pantolon ve beyaz tişört giyip saçına şekil vermeye çalıştı. Her zamanki gibi her yana dağılıyordu kodumun saçı. Kafasını kabinden çıkarıp kuaför aradı. "İsmet... Şiiişşşttt... Kızım nereye bakıyorsun ya? İsmet..." diyerek fısıltıyla bağırmayı denedi.

Makeup artist kız etrafını taradıktan sonra "Ateş Bey beni mi çağırdınız?" diyerek yanına yaklaştı.

"Kızım ne bağırıyorsun ya? Sessiz olsana. Fön makinen biriyantin jöle fırça Allah ne verdiyse getir İsmet. Beni  insana benzet. Kum çamur güneş derken boka döndü saçlar. Haydi ama çabuk ol." diyordu.

Şeytan Tüyü (Tamamlandı) Korunun Çocukları Final KitabıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin