Su

8.6K 451 128
                                    

Ne kadar yediğim pasta ağzıma kadar gelse de Metehan'ın inadına tüm pastayı bitirmiştim.

O ise bu duruma sinir olup odasına gitmişti. Benim için hava hoştu.

"Bu ne biçim ödev. Olmuyor işte!" diye kendi kendine söylendiğini duymam ile kapısını tıktıkladım.

"Gel." deyince içeri girdim ve "İki saattir neye söyleniyorsun? Bu evde bende varım. Az sessiz." dedim.

"Bu ödev olmuyor." dedi.

"Ne ödevi?" diye sordum merakla.

"İngilizce." demesiyle "Kalk bakayım sandalyeden." dedim.

Kalkınca onun yerine oturdum ve "Bana yazacağın cümleleri sırayla söyle." dedim.

"Malign akciğer lezyonlarının bening akciğer lezyonlarının ayırımında difüzyon MR'da adc değerlerinin rolü." dedi. Hızlıca İngilizcesini yazdım

"Bir dakika. İngilizcen nasıl bu kadar iyi?" diye sordu.

"Annem ingilizce öğretmeni. Beni de anaokulunda eğitmeye başladı." dedi.

"Bu baya iyi. Telafuzun nasıl?" diye sordu.

"The role of adc values ​​in diffusion MRI in distinguishing malignant lung lesions from benign lung lesions." diye az önce yazdığım cümleyi okudum.

"Gerçekten baya iyisin bu konuda." dedi.

"Komşular dedikodumuzu yapıyorlardı." dedim.

"Ne?" dedi şaşırarak.

"Bağırma seslerimizi duymuşlar. Aralarında konuşuyorlardı." dedim.

"Ben buna sebebiyet vermek istemezdim." dedi üzülerek.

"Ev arkadaşlığımıza böyle başladığımız için üzgünüm." dedim.

Kolundaki saate baktı ve "Dışarı çıkıp biraz yürümek ister misin?" diye sordu.

"Olabilir." dedim.

Bana gülümseyince dayanamayıp bende güldüm.

"O zaman bana beş dakika ver. Hazırlanıp geliyorum." dedim ve ayağa kalktım.

Bilgisayarını kapatırken ona döndüm ve "Eve dönünce de senin şu İngilizce ödevini yapalım." dedim.

"Bak bu daha güzel." demesi ile "Yani her yaptığın bir gün sana geri dönermiş. Fizyoloji dersinde sende bana bir kıyak geçersin." dedim.

"İstediğin bu olsun." deyince "Sen aşağıya inekoy istersen. Ben üstüme birkaç şey alıp geleceğim." dedim.

"Peki ben aşağıda bekliyorum." dedi ve montunu alıp aşağıya indi.

Bana dolaylı yoldan sürtük demişti. Öyle onu affedecek halim yoktu.

Mutfağa gidip Metehan'ın eve gelirken aldığı iki litrelik suyu aldım.

Balkona çıktım ve Metehan'a baktım. Bingo! Tam balkonun altında duruyordu.

Telefonu elinde falan mı diye baktım öncelikle. Şimdi telefonu bozulur, bana söylenir. Hiç uğraşamam.

Büyük ihtimalle cebindeydi. Bu kadar su ile zarar gelmez.

Şişenin kapağını açtım ve başından aşağıya döktüm.

"Lan bu ne!" diye bağırıp bana dönünce ona gülerek el salladım ve içeriye girdim.

Ev ArkadaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin