Banyo tezgahında duran testten gözümü ayıramıyordum. İdrak edemiyordum. Bu testi yapmış olmayı bile kendime yediremezken testteki çift çizgi bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı. Titreyen ellerimi ağzıma götürmemin sebebi hıçkırıklarımı Beril duymasın diyeydi. Bir elim karnıma giderken ayaklarım artık beni taşımayı reddedip iflas etmek niyetindeydi. Ayaklarımın bu isteğine uydum. Bıraktım kendimi yere. Sarı saçlarım yüzümün iki yanını kapatırken gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Bir aydır beni terk etmeyen yeşil gözler tekrar tekrar zihnimde belirirken dudaklarımı ısırmaktan kanatmıştım bile. Beril'in kapıyı tıklatıp ismimi söylemesi ile boğazımı temizleyip "Geliyorum, içerde bekle beni lütfen." diye titrek sesimle seslendim. Zor bela ayaklanıp elimi yüzümü yıkadım ve bana felâketimi bağıran test çubuğunu alıp çıktım. Beril salonda telaşla gezinirken beni farketmesi ile adımların bana yöneltti. Kızarmış gözlerim ve burnumdan neler olduğunu anlamış gibi elleriyle ağzını kapattı. "Aman Allah'ım!" bu fısıltısı iplerimi koparan son adım olmuştu. Olduğum yere yığılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlarken Beril iki adımda yanıma gelip kollarını sardı etrafıma. Elimden düşüp parkede cılız bir ses çıkaran test çubuğu ile bakışlarının oraya kaydığını hissedebiliyordum. "Ha-hamileyim Beril! Babasını tanımıyorum bile. Ne yapacağım ben Beril." feryadım Beril'i de ağlatırken o saçlarımı öpüp teselli sözcükleri fısıldamaktan başka bir şey yapamıyordu, tıpkı benim ağlamaktan başka bir şey yapamadığım gibi.