bölüm 17-TATİL

113 10 0
                                    

Düşünce, insanın boğazına yapışıp kahreden, sonrasındaysa ardında bir harabe bırakan düşünceler vardı hayatta. Bir de yüzünü gülümsetip gününün mutlu geçmesine neden olan bir tür de olabilirdi. Hangisini yaşadığımızı, bilmiyordum...

Oturduğumuz sıralarda, herkesin boğuşacak kendi düşünceleri varmış ve sessizlik yemini etmiş gibi susup önümüzdeki defterleri karalıyorduk. Boş boş karalama yaparken, bade aklına gelen şeyle hızla bize döndü.

"Yarın, o yellozun doğum gününden sonraki gün, ara tatilin şerefine dağda bir tatile gidecekmişiz sınıfça. Gelmeyen yok değil mi" kendimi gösterdim.

"Ben gelmiyorum" badenin önündeki sırada zaferle oturan derin, hızla bana döndü.

"Niye" defteri karalarken konuştum.

"Annem asla izin vermez" bu kez bade atladı.

"Niye ki" omuzumu silktim.

"Babama karşı bir şeyler hissettiğini dağda tatile gittiklerinde anlamış. Bu zamana kadar dağda yapılacak hiçbir şeye gitmeme izin vermedi. Açıkçası, bir hafta tatilimde dağda soğukta kalmaktansa evde pineklemeyi tercih ederim" zaferle doruk bir anda arkaya dönüp duyguna baktılar. Dudağının bir kenarı muzipçe yukarı kıvrıldı.

"Biz hallederiz ya" diye neşeyle cıvıldadı bade.

"Ay anneleri ikna etmek çok kolay. İki yalakalık yaptığında tamam derler boşver. Hatta şimdi gidelim. Son derse gireceğiz zaten boş der geçeriz. Hadi yürü" ben zaten dünden razıydım. Masadaki defteri ve kalemleri çantamın içine tıkıp omuzuma attım ve üçüyle birlikte sınıftan dışarı çıktım.  iki de bir arkalarına dönüp gelen giden var mı diye bakıyorlardı. okuldan çıkıp sokağa varana kadar sessizliğimi sağlasam da meraktan kudurmak üzereydim.

"birinden mi kaçıyoruz" ikisi de gülümseyip başını iki yana salladı. neler döndüğünü anlayamıyordum. ne oluyordu.

"aslında evet, birinden kaçıyoruz ama sana söylersek duygun bizi keser" arkadan gelen ses ikisinin de irkilmesine neden olmuştu.

"doğru tahmin. keserim" telaşla birbirlerine baktıktan sonra ağızlarına hayali bir fermuar çektiler.

evin demir kapısının önüne gelene kadar kimse çıt çıkartmadan ilerledi. kapıyı açtığımda karşıma zeynep abla dikildi.

"simin , annene söyledim ama senin de bilmen daha iyi olur. Yarından sonra sonra farklı bir ilaç içeceksin ve bu süreçte okul falan hiçbir yere gitmek yok. bünyen alışana kadar, tahmin ediyorum bir hafta falan sürer dışarı çıkma. bağışıklığını düşürür, e biliyorsun mikrop her yerde, neyse yan etkisi falan annenden öğrenirsin. görüşmem var gitmem lazım" demir kapıdan çıktığında beşine döndüm.

"gelemiyormuşum. tüh, ne şanssızlık"  dedim sahte bir üzüntü ve şaşkınlıkla üzüldüğümü   söylesem yalan olurdu. kapıya gidip açtığımda yerleri silen annem kaşlarını çattı.

"simin, niye erken geldin sen" çantamı kenara koyup konuştum.

"son ders boştu canım sıkıldı geldim, babam nerede" mutfaktan bir ses duyuldu.

"anan yerleri silmedim diye kızdı bana bulaşık yıkatıyor" annem sinirle çemkirdi.

"mert, bu evin hanımı bensem bir ağırlığım olmalı, yer sil diyorum telefonunla oynuyorsun. insaf ya" elindeki bezi mutfağa fırlattı.

"harcanıyorsun sen buralarda. git basket takımına gir. tam kafama nasıl attım." Bade, annemin yanına gidip yalakalık yapmaya başladı.

"bence de. nasıl bir yetenekse elinizden her iş geliyor" annem şaşkınlıkla bana döndü. babam mutfaktan kafasını uzattı.

"bir şey olmuş" diye mırıldandı annem. yanına gittim.

"yok be anne bir şey olmadı ne olacak. aman, boş ver sen ben sileyim yerleri." derin bir nefes alıp bana döndü.

"simin. senin bu tavırların hiç normal değil. ne oldu." babam mutfaktan dışarı çıktı.

"en son böyle davrandığında okuldan atılmıştın" annem üzerime baktı.

"toz izi falan da yok. kimi dövdün. " telaşla söylediği şeye aldırmadan konuştum.

"yok ya kimseyi dövmedim" emin olmak istercesine beşine baktığında aynı anda hayır anlamında başını salladılar.

"e ne bu hali o zaman" derin neşeyle konuştu.

"ay her zamanki hali onun. neyse siminin tavrını mı konuşacağız. biz size teşekkür etmeye geldik" ikisi de anlamsızca bakarken bade atladı söze.

"dağda olacak bir haftalık tatile, gelmesine izin vermişsiniz ya" annemle babam birbirine baktıktan sonra babam bize doğru bir adım attı.

"bir söz vardır bilir misiniz. siz giderken biz geliyorduk diye" altımız da birden bıkkınca nefes verip koltuklara oturduk.

"ama dağ tatili ya lütfen" diye yalvardı annemin yanına oturan bade. annem kararlılıkla başını iki yana salladı.

"bak şunu değiştirelim. bir de dağ tatili, üstelik dağ tatili. asla gidemez" dedi babam kararlılıkla. itiraz etmek için ağızımı açtığımda konuşup bunu önledi. "Simin. Duygu sömürülerin de itirazların da işe yaramayacak. Uğraşma boşuna" kollarımı göğüsümün altında birleştirip arkama yaslandım. "İşe yaramayacak dedim" sinirle konuştum.

"Buna duygu sömürüsü denmez ki. Gerçekleri söylemek denir" annem ciddi misin dercesine bana baktı. Omuzumu silkip önüme döndüm. Telefonuma mesaj gelmesiyle elime aldım. Duygun, onlara çaktırmamaya çalışarak bana mesaj yazmıştı.

İşe yarar mı.

Bana baktığında başımı sadece onun anlayacağı şekilde yukarı aşağı salladım.

"Simin" diyen babamı susturup konuştum.

"Tamam baba, tamam anladım ben anlayacağımı. siz benim yaşımdayken oynayın romeo julietleri gidin tatillere, ben eve tıkılıp kalayım" babam hışımla yüzünü ovuşturup bade, derin ve bana döndü.

"biz babaannenle gidiyorduk tatile, yanlız değildik ve tatile gittiğimizde annen benim arkadaşımdı" sinirle söylendim.

"ben de yanlız gitmiyorum ki." bade hızla söylendi.

"ayrıca simin hepimizin küçük kardeşi." babam derin bir nefes alıp sordu

"odalarda kimlerle kalacağınız belli mi" herkes keyifle gülümserken annem uyarıcı ses tonuyla çemkirdi.

"mert" ona döndü.

"ne yapayım. haklı çocuk" derin hızla konuştu.

"biz üçümüz kalıyoruz, onlar üçü" annem sinirle konuştu.

"ha biz de bunu yedik" babamın aklına yatmış gibiydi. annem babamın omuzunu dürtse de tepki vermedi.

" simin ne zaman doğdu" babam ona bakmadan cevap verdi.

"sen on yedi yaşındaydın" annem kollarını göğüsünün altında birleştirdi.

"ben on yedi yaşındaydım. peki neredeydik" babam konuştu.

"sınıfça yapılan tatilde, otelde" annem başını yukarı aşağı salladı.

"oteldeydik. benim kimle kalmam gerekiyordu odada" babam aklına bir şey gelmişçesine ona döndü.

"iremle" annem onayladı.

"peki ben kiminle kaldım" kendini gösterdi.

"benimle" ikisi de aynı anda bana söndü.

"vaz geçtim. gidemezsin" herkes tuttuğu nefesini dışarı üfledi. aklıma gelen şeyle ayağı kalktım.

"annem on yedi yaşındayken siz neydiniz" babam bana bakmadan cevap verdi.

"evli" başımı yukarı aşağı salladım.

"peki sizin aynı odalarda kalmanız mı daha mantıklıydı ayrı odalarda mı" babam bana döndü.

"aynı" onayladım.

"ben kaç yaşındayım" babam cevap verdi.

"on altı" yavaşça anneme döndü. "vaz geçtim. gitsin" herkes neşeyle gülümserken annem sabır dileyip ayağı kalktı ve mutfağa gitti. babam sinirle derin bir nefes alıp ayağı kalktı. "simin bazen,  evde sözü geçen iki kuşun arasında kalmaktan gerçekten çok yoruluyorum." merdivenlere ilerlerken konuştu, "sözde evin direği benim, hah, paslanmış direk. sözüm de geçmiyor artık. trip atacak şimdi bana" annem mutfaktan bağırdı.

"ben trip atmam mert.  hazır yukarı çıkmışken kendi yastığını da al. koltuk seni selamlıyor çünkü" babam sessiz olduğunu düşündüğü ama hepimizin duyduğu bir küfür savururken bağırdı.

"iki kuşla kalmanın güzel yanıysa büyük kuş tarafından kovulduğum zaman yavru kuşumla kalabiliyorum" tartışmaları sürüp giderken bade heyecanla konuştu.

"ay çok güzel olacak ya. sınıfta şu aylin yellozu da olmasa. neyse ki herkes birbirinden bağımsız takılabiliyor" hepimiz onaylarcasına mırıldanırken doruk konuştu.

"sen yarın, yelloz- aman aylinden ayrılıyordun dimi" umursamamaya çalışsam da içimde bir umut yeşermişti.

"ben ondan ayrıldım zaten. sadece insanların önünde ayrıldığımı söyleyeceğim" göz ucuyla bana baktığında gözlerimi kaçırdım. belki bu, benim için umuttu.

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin