bölüm 22- KARDAN ADAM

108 8 0
                                    

Yarım saati geçik bir süre boyunca yapmaya çalıştığımız kardan adam, hala benim istediğim boyuta ulaşamamıştı. Duygun, söylene söylene bıkmış bir şekilde kocaman bir kar kütlesi yuvarlarken, arada bana bakıp çemkirircesine konuşuyordu.
"simin, s*kicem kardan adamı ha yeter ya" diye söylene söylene yerde kocaman kar kütlesini yuvarlayan duyguna baktım. elimdeki küçücük kar bile bana ağır geliyorken, kim bilir o nasıl başarıyordu.

"az kaldı yuvarla onu biraz daha" karlarla oynayan bade heyecanla doruğa döndü.

"ay doruk, biz de mi yapsak" doruk göğüsünü kibirle kabartıp konuştu.

"saçmalama bade, karmaşa üyesiyim ben kardan adam mı yapacağım" duygun alnında biriken terleri sinirle silip hışımla doruğa döndü.

"ulan ben lideriyim karmaşanın" kar kütlesini yuvarlamaya devam ederken söylendi. "biri şu halimi görse, itibar mitibar kalmayacak, yerlerde." elimdeki kar topundan biraz daha büyük olan karı bıraktım.

"aman söylene söylene bir hal oldun duygun. tamam bırak oldu o" olduğu yere bırakıp karın üzerine düşünmeden oturduğunda kocaman kütlenin üzerine küçücük kar topunu bıraktım.

"kızım o ne öyle kocaman gövdenin üzerine küçücük kafa olacak iş mi" ayağı kalkıp üzerini silkeledi ve koyduğum kafayı eline alıp yerde yuvarlamaya başladı.

"aman biri görmesin, zedelenmesin itibarın" kahkaha atan doruğa sinirli bir bakış atan duygun, topu yuvarlamaya devam etti.

yarım saati geçik bir süre boyunca topu yuvarlayıp dururken ben sıkılıp yere oturmuştum, diğerleri de benim gibi yapsa da onlarla benim aramdaki tek fark, oturduğum yerde üzerimi karla kapmamamdı. bağdaş kurduğum yerde belime kadar, karla kaplıydım ve bacaklarım gözükmüyordu.

"sıkıldın galiba pamuk şeker, sabahın yedisinde karga bokunu yemeden çok heyecanlıydın kardan adam diye, ne oldu şimdi" elime biraz kar alıp top haline getirmeden duyguna fırlattım. esen rüzgarla havada süzülüyorlardı. bade oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi.

"simin sen üşümüyor musun öyle" bembeyaz olmuş elimi ona gösterdim.

"ben üşüme kısmını atlayalı çok oldu. artık ellerimi falan hissetmiyorum" duygun telaşla bana bakıp hayıflandı.

"gerçekten anlamıyorum seni, üşüdüysen üzerindeki karları atsan" omuzumu silktim.

"düşün, dağda kaldık ve kar yağıyor. siz donarken ben soğuğa alışkın olduğum için beni etkilemeyecek" bade yerden bir avuç kar aldı. yapacağı şeyi anladığımda kıpraştım.

"bade yemin ederim yolarım seni, aklından geçeni yaparsan ağızını burnunu-" yakınmalarıma veya kıpraşmalarıma aldırmadan elinde tuttuğu karı içime attı. herkes kahkahalarla gülerken kıpraşmalarımın sonucu daha yeni belli olmuş olacak ki karların arasından zar zor ayağı kalktım. kar, sırtımdan eriyerek aşağı inerken donuyordum.

"ulan bade, yaktım çıranı kızım" yerden bir avuç dolusu karı top haline getirip zorla kaçan badenin suratına fırlattım. duraksadığında yerden dolu kar alıp yanına koştum ve sırtından içeri attım. tiz bir çığlık atıp sinirle bana döndü.

"eh ne demişler-" bade sinirle çığırarak sözümü kesti.

"ne demişler bak söyleyeyim sana çiyan. bade sarı çiyanın anasını arar-" onun da sözünü duygun kesmişti.

"sarı çi- aman pamuk şekerin anasının numarasının sende ne işi var" bade duruşunu dikleştirip konuştu.

"bazen farklı kişilerle dedikodu yapmak iyi oluyor" şaşkınlıkla sordum.

"annemle neyin dedikodusunu yapıyorsun ki" omuzunu silkti.

"havadan sudan" iyice hissizleşen ellerime kulak asmamak olmazdı. duygun bulduğu sopaları kolları olarak taktı. hızla yanına gittim.

"ayy üşümesin" diye saçma bir endişede bulunduğumda duygun bana her zamanki ciddi misin bakışını attı.

"o değil de sen üşüyeceksin, hadi gidiyoruz" elimi tuttuğu anda geri çekti. bıkkınca konuştu, "yemin ederim, donacaksın ve baban beni öldürecek" elimi tutup otelin içine sürükledi. itiraz etmeden peşinden ilerledim. insanlar daha yeni yeni uyanmaya başlamıştı. merdivenlerden çıkıp odanın olduğu koridora çıktık. çoğu kişi oradaydı ve biz aynı odaya girersek, yakalanırdık. 

"ne yapacağız" diye fısıldadım ona bakarak, sesler zihnimde artık daha arkadan geliyordu. bana dönüp fısıldadı.

"bu yapacağımı üstüne alınırsan kendimi öldürürüm" kaşlarımı çattım.

"ne" elimi sinirle bırakıp birkaç adım geri çekildi.

"yeter artık simin, sıkıldım. beni bunaltıyorsun, sevmiyorum kızım seni anlasana" deli gibi bağırıyordu, insanlar, bize bakmayı kesip başlarını öne eğdiler,  o an anladım. karmaşadan haberi bile olmayan tek kişi bendim, ve benim haberimin bile olmadığı o sokakların başlarındaki lider duygundu, herkes zorla ya da isteyerek ona saygı duymak ZORUNDAYDI, çünkü başka şansları yoktu. ya saygı duyarlardı, ya da saygı duymak zorunda bırakılırlardı. boş boş yüzüne baktığımda elimi dürttü. "mızmızlansana" dedi tekrardan kaş göz işareti yaparak. dediği şeyi yeni anlıyordum. "haa" diye mırıldanıp elimi elinden hışımla çektim.

"hiç sevmedin mi beni ya," koridordaki insanlar yavaşça merdivenlerden inmeye başlamıştı.

"sevmedim lan, hiç sevmedim" çoğu kişi gitmişti. elimi havaya kaldırıp iki parmağımı kısarak ne kadar az olduğunu belli ettim ve sordum.

"şu kadar bile mi" koridorda kimse kalmamıştı, elimi geri indirmeye çalıştığımda izin vermeden  tuttu, önü açık olan montuna yaklaştırıp siyah kazağının üstünden kalbine değdirdi.

"bak bakalım ne kadar çok seviyorum" gözüne baktığımda ritminin bozulduğunu hissedip kıkırdadığımda benimle birlikte güldü. elini elimin üstüne koydu.

"donacaksın, hadi" odanın kapısını kartla açtığında aynı anda içeri geçtik. üzerimdeki montu çıkartıp aynı yerine koydum. yatağın üzerindeki pijamaları aldığımda tereddütle sordu

"dışarı çıkayım mı" banyoyu gösterdim.

"gerek yok giyinirim orada" hızla banyoya geçip üzerimdeki ıslak eşorfman takımından kurtulup kirli sepetinin olduğu yere attım, pijamalarımı giyip at kuyruğu yaptığım saçımı düzelttim ve dışarı çıkmak için kapıyı araladım. aralamaz olaydım. duygunun çıplak sırtı, doğrudan gözler önündeydi, belinde siyah beyaz bir dövme vardı "o kaslar, ölüyorum yüce mitarolojik yunan tanrıları" diye haykıran iç sesimi susturup arkamı döndüm.

"manyak mısın duygun odanın ortasında" diye çığırdığımda elimi tutup beni banyodan dışarı çekti.  "bakayım mı" diye mırıldandığımda kahkaha attı.

"eğer beni çıplak görmeni isteseydim çok farklı yollarda bunu yapabilirdim pamuk şeker, saçmalama aç gözlerini" tereddütle gözlerimi açtım ve homurdanarak yatağa oturdum.

"ısındı mı ellerin" ellerime bakıp başımı iki yana salladığımda yanıma oturup emir verircesine konuştu.

"uzan" kaşlarını çattığımda gülerek konuştu "simin, bir çeşit sapık falan değilim dediğimi yap"  tereddütle başımı yastığa koyduğumda yanıma uzanıp elimi iki elinin arasına aldı. tek eli, iki elimi de kavrayabilecek kadar büyüktü. Yanda duran çantasına uzanıp  siyah bir kalem aldı ve kalemi avuç içime değdirdi. Ne yaptığını merakla izliyordum, avuç çime dikkatlice çizgiler çekip en sonunda bir çiçeğe dönüştürdü. Kalemin kapağını kapatıp parmağını çizdiği çizgilerde dolaştırdı.

"Lotus çiçeği, sonsuz yaşamı ve onca pisliğin içinde tertemiz kalabilmeyi anlatır" gözümün içine baktı. "Yani seni. Onca Karmaşa ve pisliğin içinde tertemiz kalabiliyorsun." Merakla mırıldandım.

"Peki sonsuz yaşam" elini pijamamın üstünden omuzuma değdirip beni kendine çekti ve başımı göğüsüne yaslamamı sağladı. Derin bir nefes aldı.

"Sonsuz yaşam, umarım pamuk şeker, umarım sonsuz yaşam"...

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin