bölüm 16 -BAŞARISIZ

120 10 0
                                    

DUYGUN DAN
Sevgi neydi? Bu zamana kadar kafamda hiçbir kalıba sığdıramadığım ama siminden sonra yavaşça şekillenen şey , ona karşı hissettiğim şey, sevgiydi. Kesinlikle emindim. Diğerleriyle uzaktan yakından alakası yoktu. Karmaşanın başında gördükleri bile, korkudan feleğinin dönmesine, ama belli etmemeye çalışmasına neden olmuştu. O farklıydı, çok farklıydı. Aynı, ona karşı olan sevgim gibi, ikisi de çok farklıydı...

"Duygun söyledin mi" cevap vermedim. söylemiş miydim. anlamış mıydı. emin değildim. zaferle  doruk karşımda heyecanla sorarken oturduğum koltukta yayıldım.

"ne bileyim abi söyledim mi" doruk sinirle kaşlarını çattı.

"abi nasıl bilmezsin. sen KARMAŞA lideri Duygun Kavaksın ne oluyor ya." aynı soruyu ben de kendime defalarca sormuştum. KARMAŞA lideri Duygun Kavaktım ben. bir an önce silkelenip toparlanmam lazımdı. bana ne oluyordu, pamuk şeker, bana ne yapıyordu.

"bilmiyorum. alışkın değilim böyle ben söylemeye falan, sinirlerim bozuldu saçma sapan konuşuyorum" elimi saçlarımdan geçirip sinirle dağıttım.

"duygun ben şey yapmanı beklerdim. ya benimsin ya kara toprağın yapış dudağına" sinirli gözlerimi bunu söyleyen zaferde buluşturdum.

"saçmalama oğlum. kız beni istemiyor diye şiddet mi uygulayacağım. en adi şerefsiz olsam bile kadınlara şiddet uygulayan o piçlerden daha şerefliyimdir lan. karmaşayı niye açtım sanıyorsunuz. o şerefsizlerden intikam almaya kurdum ben KARMAŞA yı. hepsi aynı tek farkları yok. sövsem, anası babasının ne suçu var  şerefsiz köpekler. sen bunu söylerken ciddi değildin dimi" zafer benim bu halime alışkın olmadığı için şaşkınlıkla başını yukarı aşağı salladı. hışımla yüzümü ovuşturdum. "ne yapacağım ben ya"  doruk yanıma gelip elini omuzuma koydu.

"yapacağın tek şey, onu arayıp buraya  çağırıyorsun-" sözünü kesip saati gösterdim.

"saat gece iki doruk. nereye çağıracağım, üstelik bu sokaklar ona uygun mu. karmaşanın başındayken bile korkudan deliriyordu. gelebilir mi buraya. hem, kendi dese geleceğim diye izin vermem.  gelmesin bu saate buraya çıkmasın tek dışarı"" ikisi de aynı anda gülümsedi. kıpraşıp sinirle konuştum. ""yapacak tek bir şey kaldı" ikisi de merakla baktı. eşofmanımın cebinden telefonumu çıkarttım.

"tahmin edeyim, telefonla söylemek daha kolay geldi. arayıp söyleyeceksin" başımı iki yana salladım. arayıp söylemezdim. O bundan çok daha fazlasını hak eden birini sevmeliydi, beni değil. Bir suçluyu değil.

"guruptan çıkartıyorum.  sabah uyandığında görür çıktığını. engelliyorsunuz, derinle badeye haber verin iletişimi hemen kesiyorlar. birini dövmesini sağlayıp kınama almasına neden olacağım. okul değiştirecek, kurstan da çıkar, çıkmazsa ben-" doruk elimden telefonu çekip işimi yapmama engel oldu.

"abi ne yapıyorsun ya, ne guruptan çıkartması ne iletişimi kesmesi" başka çarem mi vardı sanki.?

"ne yapayım doruk. Daha beni sevip sevmediğini bilmiyorum tek yolu bu" zafer hızla konuştu.

"tek yolu, ona gerçeği söylemek, hem, simin in seni sevdiği her halinden belli. aptal değilsen anlarsın." Eğer sinirlerim bozuk olmasaydı, bana aptal demesine sinirlenirdim. Bu kez zafer söze atladı.

"Ayrıca o günlüğü paçaları tutuşmuş bir şekilde arıyor. Bir insan günlüğüne kimi sevdiğini yazar. Seni seviyor işte çok belli" tereddütle sordum.

"Emin misiniz lan" omuzunu silkti.

"Seni sevmese bile, başarırsın be. Sevdirirsin kendini" ani bir öz güvenle konuştum.

"Sever lan, niye sevmesin." İkisi de ben onaylarcasına mırıldandı. "Yarın söyleyeceğim. Kurs akşama diye biliyor ama bu hafta tatildeydi. yediye doğru gider etrafı dağıtırım." zafer marakla sordu.

"sonra" onu hiç düşünmemiştim ki.

"sonra, uydururum bir şeyler işte. hallederim ben" bir kez daha düşündüm ve mırıldandım "yani, umarım hallederim"...

*********************************

Simin den

Koku, bir koku, yaşanan her şeyin özeti olabilir miydi. Kalbimin ritminin bozulmasına neden olabilir miydi? İçimin titremesine ve elimde hala onun sıcaklığını hissedip parmak uçlarımın uyuşmasına neden olabilir miydi? Onun kokusu oluyordu işte. Kalbimin ritmini bozuyor, yakın ama bir o kadar da uzak olan ikimizin yaşadıklarını gözümün önüne getiriyor, ve parmak uçlarımın uyuşmasına neden oluyordu. Bu koku, onun kokusunun hafifletilmiş versiyonuydu. Bana verdiği parfümdü, ama onda olan, parfüm değildi. İlk söylediğinde dalga geçtiğim şeydi, kendi kokusu.

onun kokusunun hakimiyet sürdüğü yatağımın üzerinde boş yere sırıtıp duruyordum. arada bir elim yanağıma gitse de hemen kendimi toparlıyordum. onun elinin değdiği yere elimi sürersem, onun elinin değdiği yere sürersem izi giderdi. aklıma gelen şeyle yüzüm düştü. homurdanıp sırtımı yatağımın başlığına yasladım.

"günlüğüm olsaydı da yazsaydım olanları" babam koridordan odama doğru gelip zaten açık olan kapıyı birkaç kez tıklattı.

"geleyim mi yavru kuşum" başımı yukarı aşağı salladım. yanıma gelip karşıma oturdu. elinde toz pembe kadife bir defter vardı. gülerek bana uzattı.

"kaybolduğu için üzüldüğünü biliyorum. ve düşündüm de" derin bir nefes aldı. "belki küçücük kalbinin onu gördüğünde nasıl çarptığını yazmak istersin" gözlerimi kaçırdığımda gülüp defteri bana uzattı.

"İstersin değil mi" elindeki defteri alıp başımı yukarı aşağı salladım. "Annen de benimle karşılaştığında ne hissettiğini yazmıştı" merakla sordum.

"Ne hissetmiş" omuzunu silkti.

"Okumadım. okumam da." Elini havaya kaldırıp yanağıma değdireceği anda konuştum.

"Diğerini sevsen" kaşlarını çattı.

"O kıvırcık mı dokundu yanağına" ne diyeceğimi bilemedim. Bakışları yumuşadı, "kızmayacağım dedim ya kuşum." Başımı hafifçe yukarı aşağı salladığımda iç çekip ayağı kalktı. "Kursa gideceksen hadi, acele edelim. Geç kalma" ayağı kalktığında peşinden ayaklanıp her zamanki çantamı attım omuzuma. Defteri yatağımın altına ittirip babamın sonunda olduğu merdivenlere koştum.

". Gidiyoruz biz" annem mutfaktan bağırdı.

"Tamam. Görüşürüz" kapıdan dışarı çıktığımızda koşar adımlarla arabaya bindim. Babam gülerek benim peşimden arabaya bindi.

On dakikanın sonunda piste gelmiştik.

"Bir saat sonra almaya gelirim, erken çıkarsan haber ver" onaylayıp indim arabadan. binanın içine adımımı atım. piste doğru ilerlerken. yine her yerin sessizliğe gömüldüğünü fark ettim. piste doğru ilerleyip ilk adımımı attığımda duygunun orada yanlız olduğunu fark ettim. Yine.

"geç mi kaldım" diye mırıldandım çantamı kenara koyarken. birkaç adım bana doğru geldi.

"hayır" derin bir nefes aldı, "hayır sadece, ben bu saatte gelmeni istedim" titrek bir nefes aldım. iç seslerim susmak bilmezken iyice yanıma yaklaşıp elini elime değdirdi ve hızla geri çekti. "seni düşmekten kurtardığım ilk günde, belini tuttuğumda, garip hissetmemiştin değil mi" tedirginlikle başımı iki yana salladım. "o zaman, tenim tenine doğrudan temas etmediğinde kriz geçirecek gibi olmuyorsun" başımı yine iki yana salladım. kalp atışlarım, her saniye daha da hızlanıyordu. "yani, tenine değmeden seninle dans edebilirim" benimle neden dans etmek istiyordu ki.

"d-dans derken. yani neden benimle dans edecekmişsin ki" eli, yavaşça belimdeki yerini bulurken kalbimin atış hızı katlanmıştı. yüzüm ısınmaya başlamış, nefeslerim fazlasıyla kesikleşmişti. Ensemden aşağı bir sızı yayılırken kokusu burnuma geldi. Fazlasıyla, garip hissettiriyordu. İyi yönde bir garip miydi, emin değildim. Her zaman yanımda ama bir o kadar uzağımda olan bulut, şimdi benimle dans ediyordu. İçim titrerken konuştu.

"çünkü, aslında belirli bir nedeni yok, seninle dans etmek istiyorum. içimden öyle geldiği için seninle dans ediyorum. ama ellerini omuzuma koyarsan, daha normal bir dans olur" yutkunup dediğini şeyi idrak etmeye çalıştım.

“N-ne yapayım" belimdeki iki elini yavaşça çekti ve bileklerimi tutup ellerimi omuzuna koydu. Elleri yeniden belimdeki yerini bulurken bana yaklaşıp mırıldandı.

“Kalbinin neden bu kadar hızlı attığını açıkla" dediği şeyi anladığımda sertçe yutkunup kaçınmadan gözünün içine baktım.

“B-ben. Sana öyle geliyor" kekelediğim için zihnime lanet okudum. Bir  elini belimden çekip kalbimin üzerine koydu. Dilini dudağında gezdirip gözümün içine baktı. Bir kaşı havaya kalkarken sordu.

“Emin misin" gözlerimi kıpıştırıp bir yalan düşündüm.

“Şeyden oldu. Buraya gelirken koştum koridorda, ondan oldu yani ne sandın ki. Seni sevecek, yüzünü gördüğümde heyecanlanacak değilim ya.” Dediğim şeyi anlayıp gözlerimi kaçırdım.

“Değilsin. Yani benden hoşlanacak halin yok ya" sorduğu soru, içime bir öküz oturmasını sağlarken yenilerdi sorusunu, “yok, değil mi" başımı hızla iki yana salladım.

“Yok, neyinden hoşlanacağım ki senin. Hayır seven seviyor yani şeyden değil. Yanlış anlama, ben  demiyorum sevilmeyecek gibi değilsin. Hoşlanan hoşlansın senden mitolojik tanrılar gibisin de-" sözümü kesip ister istemez başımı öne eğdim. Geri çekilmek için hareket yaparken konuştum. “ben gideyim geç oldu” izin vermeden yüzüme baktı.

"Gitme. Doğru söylüyorsun, sevme zaten beni. Duyduklarından sonra hiç sevmeyeceksin. sana sözüm var, sormuştun ya, dün. KARMAŞA nın lideri sensen neden cinayetlere bir şey demiyorsun" müzik olmasa da umurumda değildi. "çünkü orada işlenen cinayetlerin hepsinin bir nedeni var. evet, belki bu gerekli bir sebep değil ama karmaşaya girip adını yazdırırsan, bunların hepsini kabul etmiş olursun. öldürülmeyi, işkenceyi, yeri geldiğinde öldürmeyi. bunları kabul etmezsen karmaşada hiçbir işin yoktur." sesimi çıkartmadan etrafa bakındım. kesik kesik aldığım nefeslerden haberdar olmadığını zannetmiyordum. "ben, simin ben se-" sözünü kesen demir kapının açılmasıydı. ikimiz de oraya döndüğümüzde asistanı olduğum adam içeri girdi.

"hayırdır ne işiniz var burada" omuzundaki ellerimi indirdiğimde belimdeki ellerini geri çekti.

"hiçbir işimiz yok. öylesine, bakınalım dedik" adam kaşlarını çattı

"neyse, bakındıysanız" kapıyı gösterdiğinde yerden çantalarımızı alıp koşar adımla dışarı çıktık. babam hala kapıdaydı.

"ben gideyim o zaman" diye mırıldandım arabaya ilerlerken.

"git. geç oldu zaten, okulda buluşur şeyleri şey yapar- neyse görüşürüz karmaşada işim var benim" başımla onaylayıp arabaya bindim ve omuzumdaki çantayı arkaya attım.

"gelseydi, bırakırdık onu da" diye söylendi istemediğini her harfinde belli eden bir şekilde babam.

"yok, karmaşa da işi va-" dediğimi fark edip susmaya çalışsam da kendimi susturmadım. gözleri şaşkınlıkla büyürken öfkeli bir heyecanla konuştu.

"bana sakın, onun karmaşaya üye olduğunu söyleme" herhalde benim aksime karmaşayı bilmeyen yoktu.

"değil" diye homurdandım. herhalde üye sayılmazdı.

"bana yalan söyleme" uyarıcı ses tonu kulağıma iliştiğinde gerçeği saklamamın pek bir çaresi olmayacağını anladım.

"yalan söylemedim. sadece dolaylı yoldan gerçeği sakladım" ciddi misin bakışı yolladığında iç çektim. "tamam. karmaşanın üyesi değil. lideri" öksürmeye başladığında panikle konuştum. "baba, iyi misin" kendini durdurup söylendi.

"lider" dedi emin olmak istercesine. başımı yukarı aşağı salladım. öfkeyle konuştu. "o liderliğini senin üzerinde göstermeye  kalkarsa onu öldürürüm"...

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin