bölüm 21- YANIMA GEL

110 8 0
                                    

Kalacağımız otele geldiğimizde, ufak bir hayal kırıklığı yaşamadığımı söylesem yalan olurdu. Ben metrelerce kar beklerken, yerde iki santim kar görmek beni üzmüştü. Heyecanlandığım şey ise duygunla aynı odada kalmaktı. Duygun yemek yemek için aşağıya indiğinde ben de günlüğüme yazmak için fırsat bulmuştum. Yazacaktım yazmasına ama, duygun okursa olmazdı. Son söylediği şeyden sonraysa ona günlüklerimi okuması konusunda güvenemiyordum. Neyse ki pijamalarımla dalga geçmediği için pandalı pijamalarım üzerimdeydi. Telefonuma gelen mesaj sesiyle elime aldım.

Kimden: annem
Vardınız mı

Klasik soruydu işte. Bir nevi içini ferah tutmak için soruyordu.

Kime: annem
Vardık vardık. Sormadan söyleyeyim iyiyim. Bir sorun olursa yazarım.

Konuşmayı kısa kesmek için elimden gelen her şeyi yapıyordum.

Kimden: annem
Tamam, yaz mutlaka.

Kısaca onayladığımda odanın kapısı açıldı. Duygundu. Arkasından kapıyı kapatıp yanıma oturdu.

"Annen mi" başımı yukarı aşağı salladım. Elini elime yaklaştırdı. "Simin belki, elini tutsam. Şimdi duygularını açığa çıktığı için farklı hissedersin" tereddütle bana baktığında elimi uzattım. Belkiyormuşçasına yavaşça elimi tuttu. Sesler, hala çok belirgindi ama bu kez beni gerçeklikten kopartmamıştı. Aynı çığlık sesi zihnimde yankılanıyordu, arabanın kayma sesi de öyle. Duygun umutla bana baktı.

"Sesler, geçti mi" başımı iki yana salladım.

"Hala varlar ama, öncekiler kadar belirgin değil" elini elimden çekip yanağıma uzattı.

"Belki" diye fısıldayıp yanıma yaklaştı. "Belki de bana yakın oldukça geçiyordur"elini yanağıma değdirdiğinde çok belirgin bir çığlık sesi beni gerçeklikten koparttı.

Acı

Kan

Vahşet

"Ölme"

Yakarış

Koptuğum gerçeklikten beni sarsmasıyla yeniden bağlandım.

"Simin, güzelim iyi misin" titrek bir nefes aldım. "İyisin değil mi" başımla onayladığımda omuzlarındaki yük kalkmışçasına duruşunu kamburlaştırdı. "Galiba daha zamanı vardı" yüzü düşmüştü sanki. Gözlerim kapanmak için yalvarırken fark etmiş olacak ki gülerek sordu.

"Uykun mu geldi" evet dercesine mırıldandığımda yataktan kalkıp kendi yatağına gitti. Yorganı üzerime alıp gözlerimi kapattığımda bana seslendi.

"Simin" gözlerimi açmadan "hmm" diye mırıldandığımda konuştu.

"Yanıma gelsene" tedirginlikle açtım gözümü. Yanıma gelsene, ne demekti bu? Saçma sapan şeyler uapma niyetinde olduğunu zannetmesem de içimde bir tedirginlik oluşturmuştu. "Yani, eğer tenin tenime değmeden dans edebildiysek, yan yana uyuyada biliriz" sadece uyumaktı yani niyeti. Farklı olmasını düşünmek aptallık olurdu. Çok büyük bir aptallık. Dirseklerimin üzerine doğrulup ona baktım.

"Geleyim yani" başını yukarı aşağı salladı ve yanına gitmem için duvar kenarına kayıp yatağa birkaç kez vurdu. Tedirginlikle yanına gidip uzandım ve top gibi kıvrıldım. Nefes sesleri, çok yakından geliyordu. Elinin koluma değdiğini hissettim. Ya uykum olduğundan, ya da yüzünü görmediğimden bir sorun yoktu. Elini kolumdan çekip belime getirdi ve üzerimdeki pijama üstünü hafifçe sıyırdı.

"Ne yapıyorsun" diye mırıldandığımda elini belime sürttü. Sessizce iç çeksem de güldüğü için pek sessiz olduğunu sanmıyordum.

"Seni sevdiğimi belli ediyorum" buz gibi olan parmakları belimde kıpraşıp hafifçe hareket ediyordu. Uyumamam mümkün değildi.

"A-ama-" diye itiraz etmeye çalışsam da izin vermeyip beni susturdu.

"Simin, kapa çeneni, uyu" parmağı, belimde bir noktaya değdiğinde tüm bedenimin kasıldığını hissettim. Anlamışçasına elini çekti.

"Huylanıyor musun" cevap vermediğimde elini yine belimdeki o noktaya değdirdiğinde irkilip çekilmeye çalıştım.

"D-duygun" diye kekelediğimde Hızla konuştu.

"Tamam, tamam özür dilerim gitme." Buz gibi olan parmakları, belimde hafifçe sürüklendi. Uykuya dalmak üzereyken onun sesini duydum. "Günlüğünü istediğin zaman yaz, istemediğin sürece okumam" gözlerim kapandı ve onun kokusuyla, eşi benzeri olmayan bir uykuya daldım. Neyse ki lenslerimle uyumak artık sorun olmuyordu. Tabii ki göz kuruluğu, başıma açtığı sorunlardandı ama katlanabilirdim...
********

nedensizce uyandığımda kendimi hiç olmadığım kadar enerjik hissediyordum ve işin tuhaf yanı, saat daha yediyi çeyrek geçiyordu. daha önce bu saatte uyanmamıştım. fazla ses çıkartmamaya özen göstererek duygunun yanından kalksam da kıpırdanıp homurdanmıştı, uykusu ağır  olmalıydı ki uyumaya devam ediyordu, camdan dışarı baktığımda fark ettim. dışarıda lapa lapa kar yağıyordu ve hava, henüz yeni aydınlandığı için kimde ayak basmamıştı. hiç ayak basılmayan karlarla kardan adam yapma hayaliyle saati ve ya dışarıda olabilecekleri umursamadan çantamın yanına ilerleyip pembe kalın eşorfman takımımı aldım. banyoya geçip giyindikten sonra pijamalarımı katlayıp kendi yatağımın üstüne koydum. odaya ilk geldiğimde çıkarttığım beyaz şişme montu ve aynı renk botlarımı ayağıma geçirip kapıya ilerledim. araladığımda gelen ses beni durdurmuştu.

"simin, nereye güzelim" içimdeki ses, işte şimdi sıçtın derken göz ucuyla dirseklerinin üstüne doğrulmuş duyguna baktım. hafif dalgalı olan saçları iyice dağılmıştı ve sesinde uykulu bir ton vardı.

"dışarıda kar yağmış da" başını "ne" dercesine salladığında derin bir nefes aldım. "yani şey diye düşündüm-" dediğimi anlamış olacak ki yüzünü ovuşturup konuştu.

"önce şu kapıyı kapat" neden kapatmamı istiyordu ki.

"ama-" konuşacağım sırada sözümü kesti.

"kızım kapat şu kapıyı yakalanacağız şimdi" telaşla kapıyı kapattım. yakalanmak isteyeceğim en son şey olurdu, hele ki ucunda anneme haber verileceği gerçeği varsa. hızla yanına ilerlediğimde homurdandı. "ne yapacaksın karla" omuzumu silktim.

"ayak basılmamış kar işte ne yapabilirim. uyu sen ben iki dakikada kardan adam yapıp gelirim" şaşkınlıkla gözüme baktı.

"sen dışarıda, bu saatte kardan adam mı yapacaksın" neşeyle başımı yukarı aşağı salladığımda tamamıyla doğrulup ayağı kalktı. "bu saatte yanlız başına dışarı çıkarsan köpeklerin yemi olursun. hadi gidelim" üzerine montunu geçirip botlarını giydiğinde hızla ayağı kalkıp kapıya koştum. araladığım kapıdan dışarı çıktığımda yandaki iki odanın kapısı da aynı anda açıldı ve yandaki odadan bade, onun yanındaki odadan da derin çıktı. hepimiz tehdit edercesine birbirimize baktıktan sonra bade tehdit edercesine konuştu.

"bana bakın yoluklar, eğer o kara benden önce biriniz elini sürerse vallahi acımam yolum yolum yolarım ha sizi" derin konuştu.

"oldu bade başka isteğin var mı" ben konuştum.

"kara dokunup ne yapacaksınız ki bunaklar, karla çocuklar oynar hem" ikisi de tehdit edercesine bana baktığında hızla otelin merdivenlerine koşup üçer beşer aşağı inmeye başladım. peşimden koşuyorlardı.

"kız simin yolarım seni ha" bade tehditlerini savurmaya devam ederken tüm oteli ayağı kaldırdığına emindim. otelin kapısından dışarı çıkmak için ağır kapıyı ittirdiğimde yüzüme çarpan soğuk havayı umursamasam da dizimi geçen kar, yürümemi zorlaştırıyordu. bade gülerek konuştu.

"ama unuttuğun bir şey var sarı çiyan, bunaklar çocuklardan daha uzun" kafamın arkasına yediğim kar topuyla sinirle badeye döndüm.  ufak bir kahkaha attı. üçü, otelden yeni çıkıyordu.

"ulan bade, yürüyebilsem sana neler neler yaparım da" kendi kendimi susturduğumda kahkaha sesleri gelmeye başlamıştı. bu kez sırtımdan bir kar topu yediğimde bunu yapan kişinin duygun olduğunu anlamam uzun sürmedi.

"beni bu saatte uyandırmanın cezası pamuk şeker" sinirle çemkirdim.

"hah, ben dedim sanki uyan diye, sakin sakin kardan adam yapacaktım ben düştüğüm hale bak" kahkahasını suratına attığım kar topu kesmişti. doruk gülerek konuştu.

"işte bunu yapmaya kimse cesaret edemezdi" duygun yüzündeki karları silip tehditkar bir şekilde gülümsedi.

"simin" dedi ve bana bir adım yaklaştı, çaktırmadan geri kaçtım. elini havaya kaldırıp üç şekline getirdi. "kaçmak için sadece üç saniyen var" yine geri çekilip emin olmak istercesine sordum.

"üç"  başını yukarı aşağı salladı.

"üç" diye doğrulayıp bana bir adım daha yaklaştı "iki kaldı" yürüyemiyordum ki kaçabilseydim.

"üç saniyemi kendimi savunmak üzere kulla-" sözümü çığlığım kesmişti. o kovalıyordu, bense kaçıyordum. diğerleriyse, kahkahalarla gülerek bizi izliyordu. yarış, adil değildi. ben dizime kadar kar olduğu için kaçamıyordum ama o rahatça yürüyordu. aniden dirseğimi tutup kendine çevirdi. "duygun bu yarış hiç adil değil" diye mızmızlansam da umursamadan bana baktı.

"gayet de adil, ayrıca-" sözünü sırtına yediği ve badeden gelen kar topu kesmişti. bu zamana kadar her şey normaldi. ta ki yediği kar topuyla dengesini kaybedip üzerime düşene kadar. onun dengesini kaybetmesiyle ben karların üzerine düştüm, o da doğrudan üzerime düştü.

"elimin ayarına çok güveniyorum ya" sesi badeden gelmişti. içimdeki ses "senin elinin ayarına-" diye küfürlerini yağdırırken yüzlerimizin anormal derecedeki yakınlığı içimi titretmeye yetiyordu. kalbim, yerinden çıkmak istercesine büyük bir gümbürtüyle atarken anın stresiyle dudağımı yaladığımda gözleri dudaklarıma kaydı. derin bir nefes aldı ve gözlerini dudaklarımdan ayırmadan konuştu.

"simin" telaşla cevap verdim.

"ha, ne." yutkunup konuştu.

"eğer kendini kötü hissetmeyeceğine emin olsam, seni gördüğüm ilk andan beri hayalini kurduğum şeyi yapardım, biliyorsun değil mi" birkaç saniye duraksasam da kıpraşıp söylendim.

"çekil üzerimden, kardan adam yapacağım daha"...

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin