bölüm 28 ACEMİLER

100 8 0
                                    

"Sevgi, nasıl bir şey duygun" diye fısıldadım omuzuna yaslı olan başımı kaldırmadan ve ona bakmadan. Okula geldiğimiz an herkes bize garip garip baksa da duygun umursamıyordu. Başımı omuzuna yaslamamı o istemişti çünkü kimsenin umurunda değildik. Gerçi  umurunda olsak da aklına koyduğu şeyi yapardı. Ders, ders neydi ki. Hoca tahtaya şekiller ve yazılar yazıyordu. Matematik, belki geometri. Edebiyat olmadığı kesindi. Titrek ve uzunca bir nefes aldı.

"Bizim sevgimiz mi diğerlerinin sevgisi mi" dudağımı küçük bir çocuk gibi aşağı sarkıtıp omuz silktim.

"Ne farkı var ki" kıpraştığında başımı yasladığım omuzundan çektim. Elinin içinde küçücük duran elimi havaya kaldırıp işaret parmağını sol avuç içime değdirdi.

"Bak tam ortadaki biziz" başımla anladığımı ifade ettiğimde sağ elimdeki serçe parmağımı tuttu.

"Bu Shakeaspeare" bunu söylerken elimi içindeki bizi saklamak istercesine kapatmıştı. Parmaklarını yüzük parmağıma değdirdi.

"Bu juliet" ve elini sola kaydırıp diğer parmağımı tuttu.

"Bu da romeo" sol elimi havaya kaldırıp sağ elimin karşısına getirdi ve kapalı olan parmaklarımı yavaşça açtı.

"Bizi gördüklerinde Shakeaspeare" serçe parmağımı hafifçe öne eğdi.
"Şapka çıkartır." Yüzük parmağımı kapattı.

"Juliet, romeo' ya karşı olan aşkının büyük olduğunu düşünüp intihar ettiği için af diler" ve kalan parmağımı kapattı.

"Romeoysa bir kez daha intihar eder" kalan parmaklarımın hepsini bir anda kapattı. İki elimi de yavaşça açıp mırıldandı.

"Ve bütün bu karmaşadan kurtulan bir tek biz oluruz. Çünkü shakeaspeare, romeo ve julietin olmadığı bir dünya, diğerlerine aittir. Diğerlerinin hayalleri çoktan ölmüştür. Bize düşen görevse" üç parmağımı da yavaşça açtı.

"O hayalleri geri canlandıramasak da her efsanevi aşkın trajik bitmeyeceğini kanıtlamaktır" dediklerini hayret içinde dinlerken nasıl böyle düşündüğünü sorgulamak dahi gelmedi içimden. kim derdi bunları söyleyen bir adamın sokaklar boyu devam eden tarikatımsı bir yerin lideri olduğunu. şu an bunu sorgulayacak durumda değildim. derin ve bade, bir haftadır eğitim alsalar da duyduğum kadarıyla pek ilerleme kat edememişlerdi.

"bizim hayallerimizin ölmediği ne malum" diye sordum fısıldayarak. konuşma bu zamana kadar hep sessizdi. gülümsedi ve konuştu.

"hayalleri olmayan insanlar neye benzer biliyor musun" merakla başımı iki yana salladığımda önündeki defterden bir sayfa kopartıp bir çöp adam çizdi ve çizdiği çöp adamın çizgilerinin dışından sayfayı kopartıp çöp adamı kafasından tutup bana gösterdi. "ne bu" omuzumu bilmem dercesine silkip konuştum.

"ne" gözüme iyice yaklaştırdı.

"iki boyutlu insan" kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdığımda gülerek konuştu. "gülme pamuk şeker gerçekten öyle." sesimi düzeltmek için birkaç kez öksürüp sordum.

"tamam, hayalleri olmayan insanlar iki boyutluysa, biz kaç boyutluyuz" elini salladı ve söyledi.

"ohoo, bizi karıştırma  işin içine. biz boyutlarca boyutuz" güldüğümde o da gülerek konuştu.

"bak bir insanı boyutlarca boyut yapıp bizim gibi olmalarını sağlayan kurdukları hayaller." kahkaha atmamak için kendimi zor tutarken aklıma gelen şeyi pat diye söyledim.

"ilerde çocuğum olursa ona söylerim. eğer hayal kurmaktan vaz geçersen iki boyutlu cin ali olursun diye" söylediğim şeyi fark ettiğimse iç sesime lanet okurken aylarca bunu bana hatırlatıp dalga geçeceğine emindim. gülen yüzü bir anda solarken tahminimin tersi olduğunu anladım. morali bozulmuştu ve benim toparlamam gerekiyordu. duruşumu düzeltirken konuştum "yani ilerde dediysem, çok çok ama çok ilerde. çok uzak bir gelecekte. en az yirmi senesi falan var" duygun kıpırdanıp yüzünü ovuşturdu ve bana döndü. ön sıramız boş olduğu için rahatça konuşabiliyorduk. 

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin