3. Bölüm: Yasaklı Saatler

44 5 0
                                    




Bazen öyle bir fırtına başlar ki, tüm bildiklerinizi unutturur size. Kendi hayatım da kocaman bir fırtınanın içindeydi. Gün geçtikçe benliğimi kaybediyordum. Ailemleydim ama aslında değildim. Çoktan kayıp gitmiştim aralarından. Zaten beni hiçbir zaman görmedikleri için bir şey değişmedi hayatımda. Kendimi anlatmaya çalıştıkça anlamaz, duymaz oldu kimse. Sustum. Anlatmasam da birileri beni anlasın istedim ama kendime kazdığım kuyunun dibinde, bağırışlarımın duvarlara yaptığı yankılarla kaldım. Kendimi böyle tüketiyorum işte. Cambazlığıma devam ediyorum ama atlamayı da çok istiyorum.

Gözlerimi zor açıyordum. Üzerimde bir örtü, omzumda bir el hissettim. Kafam yastıkta değil, yüksek bir yerdeydi. Neredeydim ben? Hafif doğrulmaya kalkıştığımda biraz kıpraşmaya başladığını hissettim. Kafam onun göğsünde, onun eli omzumda, kolum da ona sarılmış... Fark edince aniden ayaklandım yatakta. O da irkildi, gözlerini açmaya çalışıyordu.

+ Ne oldu?

- Biz nasıl böyle uyuduk ?

+ Titriyordun. Kabus gördün galiba. Yanına geldim iyi misin diye bakmak için. "Beni yalnız bırakma" diye bileğimi sıktın.

Ben geceleri yalnız hissetmemek için ayıcığımla uyuyorum Melih. Seni de o zannetmişim.

- Sonra?

+ Sonra çıkamadım. Uyandırmak da istemedim. Yanına uzandım, sarıldın sen de.

- Sen de bu durumdan faydalandın öyle mi ? İnsan elimi falan çeker ya!

+ Ne? Faydalanmak mı? Ne biçim konuşuyorsun ! Sen sarıldın ya bana sen! Ya sana ne yaptım da benden bu kadar nefret ediyorsun?! Sizi o pislikten kurtardım, evimi açtım. Daha ne istiyorsun anlamıyorum ki ben !

- O pislik başımıza senin yüzünden alet oldu bilmem farkında mısın?! Başka insan mı yoktu? Kendi halinde insanlardık, 2 günde ne durumlara düştük, hale bak! Bir de yaptıklarını yüzümüze mi vuruyorsun! Yüze vurmak için mi yaptın bunları?! Siz erkekler hep aynısınız.

Yutkunup ormanlarını bir süre gözlerimden ayırmadı. Kasırga vardı, ağaçlarına vuruyordu. Çok sinirlendirmiştim onu, ama hak etti. Selin uykulu sesiyle mırıldandı.

- Sadece uyudum. Ne oluyor da bağırıyorsunuz birbirinize sabah sabah? İnsan gibi kurun iletişiminizi.

İkimiz de bir şey söylemedik. Selin'in yüzünü yıkamasını bekledim. Yıkadığı gibi de çantamı alıp kolundan tuttuğum gibi dışarı çıktım. Ama her yer bomboş araziydi. 3 kişi yalnızdık burada. Selin elini çekti.

- Almira ne oluyor? Bir kendine gelir misin? Nereye gidebiliriz sabah sabah böyle bir yerden?

- Bilmiyorum! Bizimkilere ne hesap vereceğiz, onu da bilmiyorum!

Ellerimle yüzümü buruşturduktan sonra Selin içeri geçti. İçeriden yumurta kokuları geliyordu. Anlaşılan o ki kahvaltı hazırlamıştı. Ama yemeye hiç niyetim yoktu. Bahçe kısmına geçip koltuklara oturdum ve uzun uzun düşündüm. Kimseye görünmeden telefonumu ve kulaklığımı alıp oradan koşarak uzaklaşmıştım.

Kaderinden kaçamazsın. Gerçeklerden kaçamazsın. Geçmişinden kaçamazsın. Ne kadar kaçarsan kaç, yine aynı yerde olursun. Sadece boşa tükenir aldığın her bir nefes.

Nefesim daralmaya, kalbim sıkışmaya başlamıştı. Yavaşladım, yürümeye başladım. Yokluğumu çoktan fark etmiş olmalılar ki telefonum da çekmiyordu. Umurumda değildi. Sadece biraz yalnız kalmak, kafamı dinlemek istemiştim ama kalbimin ağrıları engel oluyordu. Onu da takmadım. Sadece istediğime ulaşabildiğim için mutluydum. Nerede olduğumu ve nasıl döneceğimi bilmiyordum. Kaybolmuştum. Tıpkı kendime kazdığım kuyunun dibinde yok olduğum gibi. Yok oluyordum git gide. Ama mutluydum. Amacım buydu. Yaşamak için hiçbir sebebim yoktu. Ölümüme engel olmadım.

48 Saat: NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin