7. Bölüm: Kaybedilen Nefesler

25 4 0
                                    

Ölüm neydi? Artık nefes alamamak mıydı? Vücudun tüm fonksiyonlarını kaybetmesi miydi? Buz gibi kesilmek miydi? Kimisi nefes alırken ölüyor, kimisi ise ölürken nefes alıyor. Kendini tüketmek miydi? Ya da değere binmek miydi ölüm? Bazı şeyler kaybedilmeden sevilmez ya hani. Sahi, gerçekten ölüm neydi?

Kendi kendimi intiharıma sürüklüyordum resmen. Gün geçtikçe yaşamımdan bir gün daha eksiliyordu her insanda olduğu gibi. Ama benim durumum biraz daha farklıydı. Ben de diğer insanlar gibi bu dünyada misafirdim ama bir fazlalıktım. Bu yüzden yolun sonuna erkenden ulaşıyordum.

Ailemden günlerce ses gelmedi. Ne aradılar, ne sordular? Galiba şu yasaklı 48 saatte terk ettiler beni. Bilmiyorum. Nedense umrumda değildi. Diğer aileler gibi değildi benim ailem. Her günü ayrı bir kaosla geçiyordu. Alışmıştım artık.

Melih'le artık iletişimimi tamamen kesmiştim. Dün sabah gördüğüm cevapsız aramalarına ve mesajlarına geri dönmedim. Ondan sonrasında da ne aradı ne sordu zaten. Kesmiştir artık umudunu. Ne umudu ya? Umması gereken bir şey yok.

Cumartesi günüydü. Staj, okul, hastane derken kendime pek vakit ayıramamıştım. Sürekli gittiğim bir yer vardı. Herkesten sakladığım, kimsenin bilmediği. Kulaklıklarımın şarjının dolu olduğundan emin olup yola koyuldum. Araba sürmüyordum ama garajda bizimkilerin arabalarından bir tanesi duruyordu. Ehliyetim de olduğu için çok da sorun etmedim kullanmayı. Açtım müziğimi, sürmeye başladım deli gibi.

Herkesten sakındığım o yer, bir uçurumun kenarıydı. Kilometrelerce aşağıdan denizin dalgaları vururdu kayalıklara. Denizin dalga sesiyle baş başa kalmak beni rahatlatıyordu. Uçurumun kenarına oturup ayaklarımı aşağı doğru saldım. Düşmekten korkmuyordum, zaten yerin dibindeydim. Kulaklıklarımı takıp müziğimi açtıktan sonra ayaklarımı sallamaya başladım ve öylece kayalıklara vuran deniz dalgalarını izledim. Gökyüzüne bakıp derin bir nefes çektim.

Aslında hayatta olmak, yaşamak güzel bir şeydi. Nimetleri çoktu. Ama insanlar kötüydü. Ve yaşadığınız hayatı iyi yaşayamıyorsanız bir anlamı yoktu. Benim için de tam olarak öyleydi. Yaşamamın bir anlamı yoktu. Her şey boş geliyordu bana.

Kapattım gözlerimi. Hani öldüğümüzde doğduğumuz günden bu yana yaşadığımız her şey kısa bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçtiğini söylerler ya, ben de yaşadıklarımı geçirdim gözlerimin önünden. Kendimi müziğin de etkisiyle o kadar kaptırmıştım ki, dünya umurumda değildi.

Gözlerimi açtığımda tekrar dalgalara baktım. Önce kafam sağ tarafa, sonra da sol tarafa doğdu kaydı. O da ne? İki tane sallanan ayak dalgaları kapatıyordu. Yanımda biri mi vardı? Burayı kimse bilmiyor, nasıl olur? Kim bu?

Tedirgin bir şekilde kafamı kaldırdım. Bir yanımda denizin dalgaları vururken kıyılara, bir yanımda ormanlar esmeye başlamıştı üzerime. O buradaydı. Nasıl buldu beni? Nasıl öğrendi burayı? Benden başka kimse burayı bilmezken onun burada ne işi vardı?

+ Burada ne yapıyorsun?
- Aynı soruyu senin için soracaktım. Nasıl buldun beni?
+ Seni takip ediyorum.
- Anlamadım? Sebep?
+ Her ihtimale karşı tehlikede olmaman için.
- Benim tehlikede olmam seni alakadar etmez.
+ Başına gelecek herhangi tehlikelerin sebebi olacağım için en çok da beni alakadar eder.
- Ne istiyorsun? Neden geldin?
+ Bir şey istemiyorum. Mekana geldiğin günden beridir ne aramalarıma ne de mesajlarıma cevap verdin, görmene rağmen. Ne oldu?
- Hiçbir şey.
+ Almira.
- Efendim?

Gözlerimin içine bakıyordu "beni yeme" dermişçesine. Yine de sustum, bir şey söylemedim.

+ Madem öyle sen konuşana kadar buradayız.
- Sen gidiyorsun, ben buradayım.
+ Hiçbir yere gitmiyorum.
- Gideceksin.
+ Gitmeyeceğim.
- Gideceksin dedim!
+ Gitmeyeceğim dedim!
- Git!
+ Gitmiyorum!
- Git Melih, git! Rahat bırak beni artık.
+ Ne yaptım da seni rahat bırakacakmışım, konuş!
- Daha ne yapacaksın?! Ne çabuk unuttun başıma açtığın işleri?
+ Onlar geçti bitti. Başka bir şey var.
- Yok.
- Var.
- Yok dedim.
+ Var, adım gibi biliyorum.
- Evet, var! O da seninle artık muhatap olmak istememem. Bu kadar!
+ Bu dediğine sen inanıyor musun?
- Hem de canı gönülden.
+ Yalan söylemeyi beceremiyorsun inatçı keçi.
- Yalan söylemiyorum.
+ Gözlerin öyle demiyor.
- Sana ne benim gözlerimden? Sen kendini insan sarrafı falan mı zannediyorsun? Gözlerim öyle diyormuş falan.
+ Kendimi insan sarrafı olarak görmüyorum. Gerçeği söylüyorum sadece.
- Asıl gerçek benim dediğim.
+ Belli.
- Ya sen buraya neden geldin he neden? Huzurumu bozmak için mi? Kırk yılın başı kafamı dinlemek istedim, ona da izin vermedin ya! Gitmeye niyetin yoksa o halde ben gidiyorum!

48 Saat: NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin