16. Bölüm: Mecburi Gidişler

15 2 0
                                    

Her "keşke" deyişimde anla, kızgınlığımı, kırgınlığımı. üzerine alınma sakın, suçlu sen değilsin, benden gittin çoktan. Suçlu olan mesafeler sevgilim, seni benden km'lerce uzağa koyan, aynı zamanda bir adımdan daha yakınımda tutan, mesafeler. Suçlu olan benim sevgilim. Olmayan bir şeyi oldurmaya zorladım. Sana olan aşkım gibi sonsuz olsun bana nefretin. Hiç bitmeyecek kin besle ki; bu suçluluk hissimin üzerine, kaçak gökdelenler çıksın her seferinde. Evet sevgilim, bu görmüş olduğun cümlelerin hepsinde sessiz çığlıklarımın fısıltısı yatıyor. Anlamak zorunda değilsin, ne denli bağırdıysam kulaklarını tıkadığın için. O yüzden sen benim yaptığım her şeye sadece "korkaklık" de. Çünkü bende bıraktığın ne kadar iz varsa, artık hepsi bir korkaklık.

Uyandığımda beyaz ve gri renklerin savaşıyla karşılaşacağımı düşünürken karanlıktı etraf. Gözlerimi açtığımdan emin olmak istedim. Karanlık bir yerdi burası. Işıklar açıldığında yavaş yavaş gözüm kestirmeye başlamıştı. Yattığım deri koltuk, bu masa, bu oda... Galiba mekandaydım ve bu oda, Saray'la oturduğum, daha sonrasında zehirlendiğim odaydı. Karnımın tam üstünde bir kafa hissettim. Belime de sarılmış bir kol. Tanıdık bir yüz. Kıpırdanmasıyla kafasını kaldırdı.

+ İyi misin?

Hiçbir şey söylemedim. Çünkü içimde beni yiyen bir sessiz çığlık vardı. Çok şiddetliydi ama sakindi. Söylenecek çok şey vardı ama boştu. Hiçbir şeyi değiştirmeyecekti.

Yerimden kalktım ve kapıya doğru yöneldim.

+ Nereye?

Yoluma devam ettim. Kapıya doğru ilerlerken Melek'i gördüm.

+ Biraz konuşabilir miyiz?

Yüzüne bile bakmadan yoluma yine devam ettim. Kapıdan çıktığım sırada bir el kolumu tuttu.

+ Susacak mısın böyle? Bağır, çağır, hatta söv. Ama ne olur susma, konuş benimle Almira.

Kolumu bırakması için bakışlarımı koluma indirdim. Kolumu bıraktıktan sonra oradan ayrıldım. Ailemle tehdit edilmiştim ve Halim denen pisliğin oğlu Eren'le evlenmek zorundaydım. Ailem şu an benden ölesiye nefret ediyorlardı muhtemelen. Ama onları kurtarmam gerekiyordu. Önümü bir arabanın kesmesiyle duraksadım. Transporter gibi bir araba. Kapı açıldığında içerde yaylanmış bir serseri vardı.

+ Nereye güzelim?
- Cehennemin dibine, gelecek misin?
+ Seninle her yer bana cennet.
- Gevezelenmeyi kes.
+ Benden kaçmayı bu kadar kolay mı sandın sen güzelim? Teklifime hala bir cevap vermedin? Orada öyle duracak mısın? Gelsene yanıma.
- Kabul. Ama bana 1-2 gün müsaade et. Arkadaşlarıma bunun açıklamasını yapayım ve evden eşyalarımı toplayayım.
+ Ah, harika! Tamam güzelim, nasıl istersen. Ama benimle bir oyun oynamaya kalkışmayacağını biliyorsun değil mi?
- Biliyorum aptal, biliyorum. Hadi git.
+ Beni çok bekletme güzelim.

Gözlerimi devirdikten sonra kapı kapandı ve araba oradan ayrıldı. Caddeden geçen ilk taksiyi çevirip evi tarif ettim. Selin'e ihtiyacım vardı, ona mesaj atmak için elimi cebime attım ki... Tabii ya, ben kaçırıldım telefonum da alındı. Şoföre vazgeçtiğimi söyleyip Selin'lerin evini tarif ettim. Çok uzak değildik birbirimize ama iki adım yürüyecek mecal yoktu üstümde.

Selin'e nasıl bir açıklama yapacaktım? Ona dürüstçe her şeyi söyleyebileceğimi düşündüm. Ama sadece ona. Melih'e, Melek'e... Onların yüzlerini bile görmek istemiyordum. Bir açıklama yapma gereksinimi de duymadım.

Kendimi düşüncelerime kaptırmışken şoförün sesiyle irkildim.
+ Abla orada mısın?
- Kusura bakmayın beyefendi, dalmışım. Borcum ne kadardı?
+ 170₺

48 Saat: NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin