Hayat kısa derlerdi. Ben bu söze hiç inanmıyordum. Hani sevdiğiniz bir şeye kavuşmak için gün sayarsınız, o günler size bitmeyecekmiş gibi gelir. Ben de öyle hissediyordum. Bir an önce ölüp kaybolmak istiyordum bu dünyadan.
●
Alo! Ablacım kör müsün?! Yoksa hayaller aleminde misin?! Ezileceksin görmüyor musun?! Önüne baksana! Başıma iş açacaksın.
Kulaklarımda çalan müzik ve benim daldığım derin düşünceler bana doğru gelen bir arabayı fark ettirmemişti. Adam haklıydı. Bu yüzden ağız dalaşına giremezdim, ayrıca stajıma geç kalıyordum.
- Haklısın abi, lütfen kusuruma bakma. Daha dikkatli olacağım.
+ Zahmet olur!
Şeytan diyor elinin tersiyle yapıştır suratına!
Staj yerimde de derin düşüncelerdeydim hala. Aklım Melih'teydi. Konuşmayacak mıydı artık benimle? Ya kız arkadaşı varsa? O zaman sıçmıştım işte! Ne yaptım ben? Bana ne oluyor? Melih'le tanıştığımdan beridir bu soruyu kendime kaç kere sorduğumu sayamadım. Başıma bazı işler açtığı doğruydu ama bu günlerdir benim yüzümden uykusuz kaldığı gerçeğini değiştiremezdi. Ona bir teşekkür bile etmemiştim. Sadece 1 haftada böyle bir hal almam alışık olmadık şeylerdendi. Nezaketimi koruyup ona bir teşekkür etmek istemiştim. Bu yüzden çıkışta mesaj attım.
Ben: Selam. Nasılsın?
Melih: Şuan müsait değilim, konu nedir?
Ben: Kıyafetlerini getirecektim yıkayıp. Bir de biraz konuşmak için.
Melih: Konum.
Melih: Bizim mekanın adresi. Kıyafetlerimi yıkamadan getir.
Ben: Tamam da neden?
Melih: Dediğimi yap.
Emir kipiyle kurulmuş tüm cümlelerden nefret ediyordum. Kim olursa olsun suratına yumruğu çakasım geliyordu. Kıyafetlerini yıkamamı neden istememişti? Anlamamıştım. Ama sonunda mekanın adresini biliyordum. Sadece adını öğrenmek kalmıştı geriye. Tabelasına bakmak hiç aklıma gelmemişti. Tabelası var mıydı onu bile bilmiyordum gerçi, neyse.
Mekana geldiğimde nereden nasıl gireceğimi bilmiyordum. Kendimi otoparkta buldum. İleride bir araba gördüm. Siyahtı, markasının üstü bile kapalıydı. Ama Porche arabalara benziyordu modeli. Melih'in arabasıydı bu. Camına baktım ve gördüğüm manzarayla olduğum yerde kaldım. Şoktan kalp atışlarım hızlanmış, ellerim uyuşmuştu. Elimdeki poşetin yere düştüğünün bile farkında değildim. Başımdan aşağı bir kova buzlu su dökülmüşçesine sızlıyordu her yerim. Şoför koltuğunda 2 kişi, kucağına oturmuş biri. Beyaz tenli, ince belli ve kızıl saçlıydı. Sara.
Korktuğum başıma gelmişti. Melih'in bir sevgilisi vardı ve o kız Sara'ydı. Aslında şaşırılmayacak bir durumdu, çünkü Sara gerçekten çok güzel bir kızdı. Beyaz teni, kızıl saçları, muhteşem fiziği cezbediyordu insanı. Boyu da bir kız için fazlasıyla idealdi. Hep söylediğim bir söz var.
Bu hayatta hep uzun kızlar kaybeder.
Gözlerim dolmuştu, ellerim titriyordu. Kız arkadaşı olmasına rağmen neden öptü beni? Neden uyarmadı?
İlk defa kendimi bu kadar kaptırmıştım belki de. Kalbimin hızını alamadığım bu yolda önüme bir duvar örmüşsün. Gönül gözüyle baktığım için görememişim. Şu anda çarptım. Paramparçayım. Neden uyarmadın beni neden? Frenlerdim kendimi. Neden bunu yaşamama izin verdin?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
48 Saat: Nefes
Novela JuvenilNefes... Yaşamak için solumadım hiçbir zaman bu atmosferi. Beni, gözlerinde sakladığın ormanlara sürükledin. Şimdi söyle, bu 48 saatte nefes alabilecek miyim pembe bulutlu kıyametinde?