Mazide sevince ne güzel olurdu insanlar. Şimdiki nesilde insanlar sevgiyi oyuncak gibi kullanır oldu. Bunu sadece aşık olduklarımız yapmıyor, dost yerine koyduklarımız, kardeş bellediklerimiz kalleş oluyor. Neden böyle bir toplum olduk ki? Hani dünyayı sevgi kurtaracaktı? İnsanlar sevmek nedir onu bilmiyor artık, gün geçtikçe kaybediyoruz teker teker değerlerimizi.
Uyandığımda güneş çoktan doğmuştu. Saat öğlene geliyordu. Gece ağlamaktan fazlasıyla geç uyumuş olmalıydım. Telefonuma baktığımda kimseden ne mesaj ne de cevapsız arama vardı. Böyle ilerleyemezdim. Bir omuza ve bir miktar ağlamaya çok ihtiyacım vardı. Ne kadar ağlarsam ağlayayım, birinin şefkatini hissedemeden asla doymayacaktım. Bunu da biliyordum. O yüzden Selin'i aramak geldi aklıma. Hastaneden sonra hiç görüşememiştik. Hastalığımı ondan sakladığım için bana kızgın olmalıydı. Ama yine de ona ihtiyacım vardı. 2 kere aradıktan sonra açtı ve uykulu sesimle:
- Günaydın.
+ Sence de "günaydın" demek için geç olmadı mı?
- Sikimde bile değil şuan. Sana çok ihtiyacım var.
+ Sen benim sana olan ihtiyacımı umursuyor musun peki ? Ben senin sadece ihtiyacın olduğu zamanlarda kullanabileceğin basit biriyim değil mi? Yoksa beni hiçe sayıp ölmeyi niye göze alasın ki yani?
Söylediklerinde haklıydı. Onu da üzmeyi hiç istemiyordum ama yaşadıkça işkencem asla bitmeyecekti.
- Haklısın. Ne diyeceğimi bilemedim.
+ Bir şey deme zaten sen, tek kelime dahi etme. Nasıl bu kadar bencil bir insan olabildin sen? Söylesene Almira! Ne zaman sana değer veren insanları hiçe saymayı öğrendin?
- Senden başka bana değer veren yok ki zaten Selin. Ailem beni terk etti. Tamamen yalnızım. Evet hayat, yaşamak çok iyi bir şey. Ama güzel yaşamadıktan sonra o hayatın anlamı yok ki. Elbette toz pembe geçmiyor hayat, engellerle mücadele ede ede hayatın tadını çıkarıyoruz. Ama benim bedenim bunu kaldıramıyor artık Selin. Gücüm kalmadı. Her gün yaşamak bana ayrı bir işkence, anla beni. Yoksa hayatımda bana değer veren tek insan olarak neden seni hiçe sayayım? İyi gününde de, kötü gününde de hep yanında olmaya çalıştım elimden geldiğince. Eğer hastalığımı saklamak dışında seni yıkacak başka bir hareketim olduysa bunun için çok çok özür diliyorum senden. Ne söylesen haklısın ama bu dünya bana fazla Selin.
+ Yapma işte Almira, yapma. Gitme, bırakma beni. Birlikte edelim mücadelemizi, her şeyin üstesinden gelebiliriz. İnan bana. Bu yaşına kadar neler atlattın, hastalığına göz yumup ölmeyi mi bekleyeceksin cidden? Ne kadar güçlü, dirayetli biri olduğunun farkında değilsin. Okulda derslerin çok iyi, hep sınıf birincisisin. Çalıştığın yerde de çok güzel işler çıkartıyorsun. Bir yandan üniversiteye çalışıyor, bir yandan da evle ilgileniyorsun. Sağlık sorunlarını hiçe sayarak kendinden bu kadar feragat etmen senin güçlü olduğunu göstermez mi?
- Öyle gözükmekten başka çarem yoktu ki. Kendimi bir dağ gibi yücelttikçe her rüzgarda yıkılır oldum.
Sustu. Bir şey diyemedi.
- Neyse, ben kapatayım en iyisi. Görüşürüz inşallah.
+ İnşallah?
- Boş ver. Hoşça kal.
Telefonu kapattıktan sonra bir elimle buruşturdum yüzümü. Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Yemek yemek gibi bir niyetim yoktu. Sadece su içtim. Altıma kenarları yazılı siyah eşofmanımı, üstüme de salaş beyaz sweatshirt giydim. Üzerime şişme montumu geçirip beremi taktıktan sonra spor ayakkabılarımı giyip garaja indim. Arabaya binip evden çıktım. Nereye gideceğimi bilmiyordum, ne yapacağımı da. Öylece sürmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
48 Saat: Nefes
Teen FictionNefes... Yaşamak için solumadım hiçbir zaman bu atmosferi. Beni, gözlerinde sakladığın ormanlara sürükledin. Şimdi söyle, bu 48 saatte nefes alabilecek miyim pembe bulutlu kıyametinde?