Görmeyi mevsim saydığım yeşili anlatırdı gözlerin. Karşılaştığımız gün söz edeceğim onlara; içimde açtığın, kabuk bağlamayan yaralarımdan.
Biraz beyaz, biraz gri... Bu iki rengin tekrardan birbirleriyle verdiği savaşa şahitlik etmiştim gözlerimi açarken. Sonra savaş yavaş yavaş durdu. Beyaz ışıklar, gri duvarlar, üzerimdeki örtü... Yine hastanelere düşmüştüm. En son sabah hazırlanıp dışarı çıktığımda Melih'le karşılaşmıştım ve onunla muhatap olmamaya çalışıyordum. Sonrası silik, hiçbir şey hatırlamıyordum. Ya yine kalp sıkışması yaşayıp bayıldıysam? Ya doktor Melih'le konuşuyorsa? Ya her şeyi öğrenirse? Öğrenmesini istemiyordum. Önümde duran intiharımı engelleyebilirdi. Bunu istemiyordum. Tek dileğim hastalığım hakkında bir şey öğrenmemesiydi.
Doktorla birlikte odaya geldi. İçimdeki korkudan vücudumda titreşim sezdim.
+ Ada hanım, nasıl hissediyorsunuz kendinizi?
- Bana ne oldu?
+ Gereğinden fazla aç kalmışsınız, bu da bünyenizi oldukça zayıf düşürmüş. Bu sebeple ufak bir baygınlık geçirmişsiniz. Size şimdi hastane personellerimizden biri yemek getirecek. Biraz kendinizi beslemelisiniz.
- Canım istemiyor.
~ Bari şu durumda inat etme gözünü seveyim.
Gözlerini dikmişti yine bana. Gözlerine kısa bir bakış atıp tekrar doktora döndüm.
+ Yaşınız gereği yememe isteğinizin psikoloji durumunuzdan kaynaklandığını düşünüyorum. Bu sebeple bir psikoloğa görünmenizi öneriyorum. Sizin için Sevim hanımdan randevu ayarladık. Bir kere konuşun, eğer gerekirse seanslara gelirsiniz.
- Benim psikoloğa ihtiyacım yok, ben gayet iyiyim. Şu saçma şeyi de kolumdan çıkarıp beni bir an önce taburcu edebilir misiniz?
+ Üzgünüm, sizi şu anda taburcu edemem. Bir kaç sağlık kontrolünden geçmeniz gerekecek.
- Ben istemiyorsam ne olacak? Beden benim bedenim değil mi sonuçta? Sağlıklı olmak istemiyorsam da kendi bedenimle istemiyorum. Sizi alakadar etmez.
+ Psikolog konusunda yanılmamışım. Sevim hanımla iletişime geçmeniz en doğrusu olur.
- Ben deli değilim!
Elimi yumruk yapıp yatağa vurdum. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Beni kimse dinlemeyi bile tercih etmezken psikolog mu anlayacaktı? Denemek bile tercihim yönünde değildi.
Doktor cevap vermeden odadan çıkınca sinirden gözlerim dolmaya başlamıştı. Soluma dönüp cama doğru baktım. Ne yüzüne bakmak, ne de konuşmak istiyordum onunla. Yatakta hafif sarsılma hissedince yanıma oturduğunu fark ettim. Ama yüzüne bakmadım. Elini elimin üstüne koyarak:
+ Sen deli değilsin. Psikologlar delilerle ilgilenmez. Sadece ruh sağlığının bozulmasını engeller. Senin iyiliğin için her şey.
Elimi elinin üzerinden hızlıca çektim. İki parmağıyla çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirdi. Bakmadım gözlerine. Her seferinde pembe bulutlu kıyameti sığdırmış gözlerine kaptırıyordum kendimi. Artık o bulutlar pembe değildi benim için, griydi. Gözlerimi aşağı doğru çevirdim.
+ Kaçırma gözlerini, bak bana.
Dudaklarımı birbirine bastırdım ve dolmuş gözlerimi gözlerine diktim. Pembe bulutlu kıyametim beni çağırıyordu, ama benim artık oraya gitmemem gerekiyordu. O ormanlarda dolaşmayı, kaybolmayı çok istiyordum. Ama yediğim red bu isteğime engel oluyordu. Koşullandırmıştım artık kendimi. Nasılsa fazla ömrüm kalmadı, yeterince canım yanıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
48 Saat: Nefes
Teen FictionNefes... Yaşamak için solumadım hiçbir zaman bu atmosferi. Beni, gözlerinde sakladığın ormanlara sürükledin. Şimdi söyle, bu 48 saatte nefes alabilecek miyim pembe bulutlu kıyametinde?