Yanımda olanlara teker teker teşekkür ediyorum. Bana ithafen o dillerinize döktüğünüz sevgi sözcüklerine, destekleyici cümlelerine... Meğer koca bir hayal kırıklığından ibaretmiş gösterdiğiniz her bir faaliyet. Sadece yanımda olun istedim. Ama sizin her şeyinizin altında bir yalan yatıyormuş. Tabi sizlere kalp gözüyle baktığım için ben körmüşüm meğerse. Görememişim o yalanları, bir dürtüyle geldim kendime. Önümde üstü örtülü tonlarca yalanlar, hepsinin üzerini açtım. Soğuğuma maruz bıraktım her bir yalanınızı. Bana sevgi olarak gösterdiğiniz o yalanları uzaklaştırdım kendimden, buz kestirdim her bir yanımı. İnsan cayır cayır yanarken aynı zamanda nasıl buz keser ki?
Alarmın ötmesiyle birlikte uyandım. Saat 7 idi. Staj günüydü. Dün yine gidememiştim. Kovulmam an meselesiydi belki de. Akşam geldiğimde direkt duş alıp yatmıştım. Hiçbir şeyi sorgulamadan... Ayıcığımı sıcacık yatağımda bırakıp kalktım ve yüzümü yıkadım. Dişlerimi fırçaladım. Üzerime siyah boğazlı bir kazak, altına da siyah dar bir pantolon geçirdikten sonra gözlerime rimel sürüp dudaklarımı renkli nemlendiriciyle nemlendirdim. Saçlarımı da tarayıp yana attıktan sonra kendimi dışarıya atacakken bacaklarımdan yukarı doğru tırmanmaya çalışan bir şey hissettim. Karamel. Kuyruğunu sallıyordu. Oyun oynamak istiyordu yüksek ihtimalle.
- Ama sabah sabah oyun olmaz ki oğlum, annenin gitmesi gerekiyor. Gel anne seni doyursun.
Neyse ki sokak hayvanları için aldığım mamalar duruyordu. Karamel'e mama ve su bıraktıktan sonra onu yalnız bırakmaya içim el vermedi. Staj için hala vakit vardı. Melih'i arayıp Karamel'i almasını söylemek geldi aklıma. Hiç arayasım yoktu ama Karamel yalnız kalmasın diye bu fedakarlığı yapmam lazımdı. Belki de almaya gelecekti onu bugün. Daha fazla kendimle savaş vermeden telefonu elime aldığımda bir mesaj gördüm.
Kapıdayım.
Ondan gelmişti bu mesaj. Haberim olmadan gelmesi pek hayra alamet değilmiş gibi geldi. Mesajını kilit ekranında bıraktım. Haberim yokmuş gibi davranacaktım. Karamel'i kucağıma alıp dışarı çıktığımda arabadan inmiş, kapıya yaslanmış bir biçimde kollarını kavuşturmuş vaziyette etrafına bakınıyordu yalandan. Sabahın ilk ışıklarıydı. Yoldan geçen tek tük kızlar ona bakıyordu, sinirimi bozmuşlardı.
+ Günaydın, oğlum! Sana da günaydın.
- Günaydın da, senin ne işin var burada?
+ Sen Karamel'i nereye götürüyorsun?
- Evde onu yalnız bırakmaya içim el vermedi. Mamasını verip seni onu alman için arayacaktım.
+ Mesaj atmıştım buraya geldiğimde.
- Görmedim.
+ Kesin.
Gözlerimi devirdikten sonra kucağımdaki Karamel'i öptüm.
- Hadi oğlum, babaya gitme vakti.
Karamel'i kucağına bıraktıktan sonra yürümeye başladım.
+ Sen nereye, hey!
- İşe gidiyorum, nereye olacak? Selin'i de aramadım daha.
+ Kahvaltını yaptın mı?
- Hayır, Selin'le yaparım.
+ Bin arabaya.
- Niye ya?
+ İnat etme hadi.
- Selin?
+ Günaydın! Canım arkadaşım seni çok seviyorum, muck.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
48 Saat: Nefes
Teen FictionNefes... Yaşamak için solumadım hiçbir zaman bu atmosferi. Beni, gözlerinde sakladığın ormanlara sürükledin. Şimdi söyle, bu 48 saatte nefes alabilecek miyim pembe bulutlu kıyametinde?