9.Bölüm - Sakatlık

567 39 11
                                    

    Yavaşça koltuktan doğrulup, değnekle kapıyı açtım. Karşımda Emre hoca öylece duruyordu. Yüzünde naif bir gülümsemeyle.
Ben suratına boş boş bakarken, konuşmaya başladı.

"Geçmiş olsun Gizem. Söylemeye fırsat olmadı iyi misin?"

Tabi hocam, yiyeniniz poşet gibi taşıdığı için fırsat olmadı.

"Daha iyim"

Kapıda öylece bekleyince, kapının önünden kenara geçtim, elimle içeri gösterdim. İçeriye geçip tam karşısındaki koltuğa oturdum.

"Nasıl oldu bu Gizem. Birisi mi kilitledi"  

Ben direk olumsuz anlamda başımı salladım. Kendi sakarlığımı anlatmak istemiyordum. Gözümün içine bakınca kısaca açıkladım.

"Kafa dinlemek için gittim sınıfa kapının kolu kırılınca içerde kaldım. Ayağımada sıra düştü."
Kafasını salladı. Aslında beni nasıl bulduğunu sormak istiyordum ama sadece susmakla yetindim. Başını kaldırıp,

"Deniz, fark etmiş. Son derslere gelmeyince. Okul çıkışıda beklemiş galiba. Bana sordu bende merak edince Okul kamaralarına bakıp bulduk seni."
Ben tebessümümü belli ettim. Ayağa kalkınca, bende kalkıyordum ki elini havaya kaldırdı. Bende tekrardan oturdum.

"Bu arada, üç gün izinlisin. Biraz toparlan."
Ben başımı sallayınca evden çıktı. Gerçekten yorulmuştum. Deniz'in son zamanlardaki samimiyetine anlam verememiştim. Anlamsızca her dakika yanımda bitiyordu. Ben uzaklaşmak istedikçe.

Uyku tekrar gözlerimi yoklarken odama geçtim. Üzerimi değiştirmeden  kapattım gözlerimi.

Sabah güneşin ışığı gözümü rahatsız edince uyandım. Yana dönüp saatte bakınca, 11.10 olduğunu görünce gözlerim büyüdü. Yataktan doğrulunca alçılı ayağım gözüme çarptı. Olanlar bir bir zihnimde canlandı. Okula gitmeyecektim bu gün. Bir saniyelik o korku bile yetmişti bana.

Her tarafım ağrıyordu. Yanımdan değneği alıp elimi yüzümü yıkadım.
Değneksiz yüreyebiliyordum ama biraz yormamak istedim.
Dün çıkarmaya üşendiğim kıyafetlerimi değiştirdim.
Bol paça siyah eşofman altı, siyah boğazlı kazağımı giyip, saçımı topladım.

Mutfağa geçtim, ama dolapta yiyecek en ufak bir şey yoktu. Mecbur montumu giyip, eve yakın olan markete gittim.  Gerekli olan ve fazlasını alıp toplayarak eve gittim. Baya zorlandım. Nefes nefese aldıklarımı yerleştirip biraz dinlendim. Gerçekten sakatlık zordu. Birde yardım edenin yoksa. Karnımın acıkmasıyla, telefonumdan şarkı açıp tekrar ayaklandım. Güzel bir kahvaltı hazırlayıp neredeyse bir saate yakın masada oturdum. Okul yoktu yapacak işte yoktu can sıkıntısından kaynaklı.

Tam sevinçle salona geçecektim ki mıtfağın dağınıklıyla olduğum yerde kaldım. Mutfak mutfaklıktan çıkmış.

Şarkıyı kapatmadan mecbur mutfağı topladım. Yorgun yorgun salona elimde bezlerle gelçince buraların da dağınıklığla hüzüne boğuldum.

Güya ayağımı zorlamayacaktım ama ev baya kirliydi. Salonunda tozunu alıp, toplayıp kendimi koltuğa bıraktım.
Güneş batmak üzereydi. Güzel bir kahve yapıp pencerenin önüne oturup dışarıyı izledim.

Ne kadar huzurdu sessizlik. Aslında çok fazla kelime vardır sesizliğin içinde. Bir susarsın tüm gerçekler ortaya dökülür, onları dinlersin. Yaşanmışlıklar anlatır kendini. Bak sen eskiden böyleydin cümlesi, her kendimi dinlemeye kalktığımda kendini belli edenlerden. Susmak herkesin harcı değilmiş, ya da etrafımdakilerin susmak için sebepleri yok. Susmak bir korkaklık, cesaretsizlik olduğunu hiç bir zaman kabul etmedim. Hayatta çenemi değil elimi konuşturmayı seçtim. Düşüncelerden çıkıp başımı elime çevirdim.

Bardağı mutfağa götürürken kapı çaldı. Bu kimdi? Değnek yardımıyla kapıya gidip, açtım. Türkan teyze.
Yan komşum, elinde tencereyle karşımdaydı. Benim yardıma ihtiyacım olduğunda ilk kapımı çalan kadındı. Bende tebessüm edince endişeyle ayağıma baktı.

"Geçmiş olsun kuzum. Ne oldu sana? Markete giderken gördüm. Seslendim de duymadın. Hasta haliyle yemek yapamaz dedim. Yemek getirdim"

"Teşekkür ederim Türkan teyze gerek yoktu"
Gözleri ayağımı gösterince.
"Önemli bişet yok çatlak varmış"
Kenardan içeriye geçip. Tencereyi bırakıp kapıya tekrar geldi.

"Bi eksiğin varsa bana haber ver. Tekrar geçmiş olsun"
Gülümsedim, ardından kapıyı kapatıp mutfağa geçtim. Off çok güzel yaprak sarması yapmış. Karnımda acıkmaya başlamıştı. Dayanamayıp bir iki tane yedim. Bu kadın bu işi biliyordu, yemekleri mütişti.

Odama geçip, yatağa uzandım. Öyle yorulmuştum ki, ayağım fazlasıyla yük oluyor gibiydi. Neyseki iki haftaya çıkacaktı. Başımı yastığa koyduğum gibi telefonun çalması bir oldu. Bu telefon ve kapı çalması benim rahatımı bekliyorlar. Yüzümü buruşturarak telefona baktım Deniz.

Açıklama yapacak halim yok. Uykum fazlasıyla var ve fazlasıyla yorgun bi haldeydim. Direk telfonu kapatıp tekrar yerine koyduğum gibi gözlerimi kapattım.

SuskunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin