Sabah uyandığımda saat çoktan öğlen olmuştu. Artık okul diye bir şey yoktu benim için. Daha bir senem olmasına rağmen okulu şimdiden bırakmıştım. Okuldaki arkadaşlarım fazlasıyla boş yapıyorlardı. Bir an önce üstümü giyip okulun yolunu tuttum. Sınıfa girdiğimde her zamanki gibi garip karşılanmadım. Sadece bir saniye bana bakıp herkes işine devam etti. İki gün daha geç gelirsem devamsızlık yüzünden okuldan atılacaktım. Yerime oturduğumda, hocanın kızgın gözleriyle karşılaştım. Kafaya takmadım. Her zaman bağırıyorlar ardından susuyorlardı. Zil çalınca herkes sınıftan çıktı. Tam sesiz bir ortam buldum derken sınıfa hoca girdi. İşte size bahsettiğim hoca. Okulun müdür yardımcısı ayriyeten de bizim Edebiyat hocamızdı. Kendisi çok konuşurdu. Ve yine konuşmak için yanıma gelmişti. Başımı kaldırmakla yetindim sadece. Ve hoca konuşmaya başladı.
"Kızım senin bu halin ne olcak? İki günün kaldı. Yetmedi mi geç kalmaların? Bu böyle olmiyacak Gizem. Ya isteyerek geleceksin ya da biz seni atıcaz bu okuldan"
İstediğimde buydu. Okulsuz bir hayat.
Hiç bir şey söylemedim. Siniri biraz daha arttı. Sadece gözlerine baktım."Madem öyle, bende senin bu okulu bitrmen için elimden geleni yapıcam. Şimdi bak bakalım"
Beni konuşturmaya çalıştığı çok açıktı. Bu hoca hep böyleydi. Bir yandan benimle ilgilenir bir yandan da sinir ederek konuşturmak ister. Bende sıradan kalkıp dışarı çıktım. Okulu umursamadığım gibi içindeki çoğu kişiyide umursamazdım. Bana sakin kişier lazımdı.
Çok şükür okul bu günde bitmişti. Sorunsuz bir şekilde. Eve gelince direk eğitim gördüğüm boks salonuna gittim. Buradaki hocalarda anlatıyor, gösteriyor benimle hiç iletişime geçmiyorlardı. Bu yüzden buradaki hocaları seviyordum. Burada hiç sevmediğim bir kız vardı. Hatta geçenlerde az daha kavga edecek durumuna gelmiştim. Ve şimdi de yanıma geliyordu. Ben eşyalarımla ilgileniyordum, onu umursamadım.
"Ne oldu ezik. Yine ne yapamadın?"
Ben sesizliğimi korudum. Sakin kızdım ama kırmızı çizgime ulaşanlarada cezasını vermeyide severdim. Ben aldırış etmeden bir iki adım attım."Ya ne olcak senin bu korkaklığın. Durmadan kaçmaların. Ve salakça susman. Kızım sana diyorum sağırmısın"
Benimle uğraşmayı çok seviyordu, ama yiyeceği dayak hiç güzel olmiyacaktı. Arkamı dönüp sadece baktım."Bak hala bakıyor aptal mısın sen? Dilini mi yuttun?" yanına yaklaşarak,
"Yok yutmadım ama birazdan sen yutabilirsin. Uğraşma benimle"
"Korkmuyorum senden. Yapsana ne yapıcaksın, çok merak ettim"
Arkamı dönüp salondan çıktım. Orda durursam hiç iyi şeyler olmiyacaktı. Eve gittiğimde çoktan hava kararmıştı. Direk duş alıp televizyonun karşısına oturdum.Ben ağzımı açınca suçlu oluyordum. Susunca salak. Ama gerçekten canım sıkılıyordu. Çekmeceden annemin, babamın fotoğraflarını buldum. Nasıl da mutluymuşum. Bir an gözlerim doldu kendimi zor tuttum. Ben ailemin vefatından sonra ağlamayı unutmuştum. Galiba konuşmayı da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suskun
Short StoryDili susmuş ama kalbi çığlıkla dolu bir gencin hikayesi. Bu hayatta susmayı çare sanmış, bazen yıkılmış, bazen dimdik durmuş. Ama sesiz kalmış gözlerle konuşmayı tercih etmiş. Sizleri bekliyor....