Sabah kapı açılma sesiyle uyanmıştım. Gözlerim kapalı bi şekilde kendimce güven oluşturuyordum. Burak yanıma doğru gelip ayakta öylece bekledi. Hemen ardından kapıya doğru ayak seslerini duydum. Ne yapıyordu? Ne olursun Burak sana oluşacak güvenimi kırma...
O kadar soru işareti vardı ki aklımda hepsi cevabsızdı.
Tekrar yanıma geldiğini hissedince hafif irkildim. Bir anda yan tarafım çöktüğünü hissettim. Oturmuştu da neden. Gözlerimi açmamak için kendimle olan savaşımı bitirip ona odaklanmaya çalıştım.
"Gizem"
Demesiyle gözümü açmam bir oldu. Başını öne eğmiş, öylece yeri izliyordu. Oturur vaziyete geçip sesizliğimi korudum.
"Ne var"
Başını bana doğru çevirince uyumadığı apaçık belli ediyordu. Gözleri fazlasıyla kızarmış hatta morarmaya başlamış, yüzü bembeyaz, saçları dağılmış. Bir anda gözüm yarasına gitti. O bile kanamıştı.
"Bana öyle bakmayı kes"
"Bu halin ne?"
Ben arkasından ayağa kalkıp komidinde duran suyu verdim. O su içerken çekmeceden hapını getirdim.
Ayakta duramıyordu bile. Bir anda kalkıp yürümeye çalıştı
"Yok bişim"
Tam düşecekken koluna girip tekrar oturttum. O kadar iğrenç kokuyordu ki. Midemin bulanmaması elde değildi.
"Üstünü çıkart"
Bana bakıp sırıttı. Sabaha kadar içip ayılmamış haliyle ima yapmayı unutmuyordu.
"Ya insan gibi durmak zor mu?"
Ben bunları söylerken o kana bulanmış tişörtünü çıkarttı. Odasını önceden öğrendiğim için gidip tişört getirdim. Ona doğru uzatınca bomboş baktı suratıma. Bir anda kendini arkaya doğru atıp gözünü kapattı.
Kanamış olan yarası kendini belli edince onu da temizleyip tişörtünü giydirmek zorunda kaldım. Onu sarsınca gözünü açtı.
"Özür dilerim Gizem. Ben böyle bir insan değilim"
Ne için özür dilediğini anlamayıp sorhoşluğuna verdim. Ortalığı toplayıp yanına gittiğimde çoktan uyanmış, sırtını yatağa yaslayıp yerde öylece oturuyordu. Bir anlık gelen özgüvenle gidip bende yanına oturdum.
Bir iki saniye bana bakıp, halıyı izlemeye devam etti.
"Ne için özür diledin"
Başını bile kaldırmadan cevap verdi.
"Hayatını, güvendiğin insanı, seni, inandığın şeyleri mahvettiğim için"
"Ben senden önce mahvolmuştum senin yaptığın bir şey yok"
"Neden Gizem? İnsanlara olan öfken"
Cevabım yoktu, hatta en ufak bir kelimem bile. Diyemezdim ki beni hayata bağlayan şey koptuktan sonra toparlanamadım. Diyemezdim ki tğm umutlarım yıkıldı toplayamadım.
Yanağımdan düşen bir damla yaş gözlerini bana çevirmesine neden oldu."En nefret ettiğim şeydi aslında. Hayatın neden kaydı sorusu. Benimki de öyle bir kaydı ki. Ne tutabildim ne de ayak uydurabildim. Sadece izledim Gizem. Benden gidenleri sadece izledim."
Ona baktığımda bambaşka bir Burak gördüm. Hayatının gözleri önünde kayan. Kendisini hep yanlızlığa mahkum edilen.
Öyle de değilmidir? Hayatımıza giren insanların amacı sadece yanlığı tattırmak içindir. Herkes bir gün var diğer gün yoktur. Göz yaşlarımız hep bunun için değil midir? Güvendiğimiz insanların gidişine şahitlik olmak için.
Bu gidişlerin bi durağı yoktur niye geldiklerini bilmedikleri gibi niye gittiklerini de bilmezler. Yapılan şey bir kaç göz yaşı, duyulan pişmanlık ve sesizlik.İkimizde kaybettiklerimizin ardından aynen böyle yapmıştık. Ve kayan hayatımızı tutamamışız.
Ben daha fazla konuşmak istemeyip ayağa kalktım. Tam o sırada elimden tutup gözümün içine baktı.
"Yine susuyorsun ama bu sefer aynı yerden konuşuyoruz. Sana söz bu kayan hayatını bir gün en güzel şekilde yerine koyucam"
Elimi çekip salona geçtim.
Havanın güzelliğine bıraktım kendimi evin arkasından bahçeye çıkıp banka oturdum. Akşamdan belli doğru dürüst bir şey yememiştim. Aç olduğumu bile hissetcek zamanım olmamıştı. Öylece karşılara bakıyordum. Yapacak hiç bir şeyim yoktu. Tek istediğim diplomamdı onuda teyzem sayesinde kaybetmiştim. Şimdi ise bilmediğim yerde, tanımadığım insanın evinde kalıyordum. Neden?İçeriye girecekken Hatice abla elinde tepsiye bana doğru geliyordu.
Elindekileri masaya bırakıp banka oturdu. Ben de ayakta öylece ona bakıyordum."Gelsene kızım. Acıkmadın mı sen? Burak kahvaltısını yaptı. Bende sana getirdim hem iki lafın belini kırarız"
Benimle laflamak. Gülsen gülünür bir espiriydi.
Yanına oturup hazırladığı atıştırmalıktan yedim. Gerçekten acıkmıştım, elide çok lezzetliydi iyi gitmişti üstüne.
"Ee kızım sen ne yaparsın, okur musun, çalışır mısın?
Öylece baktım.
"Burak seni gerçekten çok iyi tanıyor"
"Neden öyle dediniz"
"Bana demişti, abla konuşmaz kimseyle diye de ben inanmamıştım"
"Aslında hep sustuğum için konuşmak gerekli gelmiyor"
"Bu güzel yıllarında kapatma be kızım. Gül doyasıya, eğlen, konuş. Kendine eziyet ettirme"
"Ben mutluyum halimden"
Diyip içeri geçtim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suskun
Short StoryDili susmuş ama kalbi çığlıkla dolu bir gencin hikayesi. Bu hayatta susmayı çare sanmış, bazen yıkılmış, bazen dimdik durmuş. Ama sesiz kalmış gözlerle konuşmayı tercih etmiş. Sizleri bekliyor....