Cemal Bey haklı çıkmıştı. Zeyce son dersteyken dışarıda başlayan ve şiddetini giderek arttıran kar çok kısa sürede fakültenin bahçesini bembeyaz yapmıştı. Uzun zamandır kışın kar yağmadığı için bütün öğrenciler bu manzarayı izleyebilmek için dersin bitmesini dört gözle bekliyorlardı. Kar çok yağdığı zaman bu şehir için bir çileye dönüşse de henüz şikayet etmek için erkendi. Zaten bu okulda okuyan öğrencilerin çoğu varlıklı ailelerden geldikleri için kar çilesi onları es geçecekti.
Zeyce bahçeye çıktığında soğuk havanın kemiklerine kadar işlediğini hissetti. Annesini dinleyip daha sıkı giyinmeliydi. Eskiden beri soğuğa karşı oldukça dayanıksızdı. Kış tatillerini sevmezdi ve kat kat giyinmek hiç hoşuna gitmezdi. Hızla çıkıştaki taksilerin beklediği alana doğru ilerledi. Kar dinmemişti henüz ve dinecek gibi de görünmüyordu.
Bekleyen taksi olmadığını gördüğünde hayal kırıklığına uğradı. Ondan hızlı davranan arkadaşları bekleyen taksileri kapmışlardı demek. Hava çok soğuk olmasa taksi durağının arkasındaki ufak parkta oturmayı seviyordu ama böylesine kar yağarken parka gitme düşüncesi bile iliklerini donduruyordu.
Taksi durağındaki adam hemen Zeyce'ye işaret etti.
"Beş dakikaya dönecek iki arabam var abla, üşüme istersen durakta bekle."
Zeyce gülümsemeye çalıştı ama soğuktan yüz kasları bile emirlerini dinlemez olmuştu. Adam kibarlık yapmaya çalışmıştı ama Zeyce böyle soğuk havalarda yasak olsa da durağın içinde sigara içtiklerini ve içerinin koktuğunu biliyordu. Üşümüyormuş gibi davranmaya çalıştı.
"Teşekkür ederim, burada beklerim ben. üstüm kalın."
"Peki o zaman abla. Üşürsen gel ama, sıcak çay da var."
Zeyce yine gülümsedi. Birine hayır deme konusunda zaten sıkıntı yaşardı her zaman. Hayır dediğinde karşı tarafı kırdığını düşünürdü hep. Onun bu zaafını bile Alin de hep bu tarafını kullanırdı. Zeyce bir kere hayır demeyi becerdiyse ikinci kere sorardı ki bir daha hayır diyemesin. İkiz kardeşinin bu huyundan nefret ediyordu Zeyce. Israrcılığından ve karşı tarafın ne düşündüğünü hiç önemsememesinden.
Zeyce bir daha hayır demek zorunda kalmamak için arkasını dönüp parka doğru yürüdü. Biraz yürürse ısınırdı belki. Durağın hemen arkasında olduğu için de taksi geldiği anda görebilecekti. Bozulmamış karın üzerine basarak bir ileri bir geri yürüdü.
Tam o sırada parkta kıpırtısız bir şekilde duran kadını gördü. Karla kaplı bankın üzerinde oturuyordu ve hava hiç soğuk değilmiş de güneşli bir günde etrafı seyrediyor gibi bir hali vardı.
Zeyce o tarafa doğru yürüdü. Kadın onun geldiğini görünce biraz toparlandı.
"Merhaba."
"Merhaba kızım."
"Taksi mi bekliyorsunuz? Beş dakikaya döneceklermiş. Üşüyorsanız durağın içinde oturabilirmişsiniz."
Kadın başındaki şalı doladığı yüzünü açtı. Zeyce yaklaştıkça kadının aslında taksi beklemediğini ve bir evsiz olabileceğini fark etmişti şimdi. üzerindeki kıyafetler eski püsküydü. Başındaki şal pek çok defa onarım görmüş gibi görünüyordu. yeni yağmış karın üzerine doğru uzattığı ayaklarındaki botlar da delik deşikti.
"Hayır." Dedi kadın. Başka da bir şey söylemedi. Zeyce'nin diğer cümlelerini hiç duymamış gibi bir hali vardı. Zeyce ne söyleyeceğini ya da ne yapacağını bilemeden öylece kalakalmıştı. Kadına biraz daha yaklaştı.
"Üşümüyor musunuz?"
"Üşüyorum."
"Öyleyse neden... Neden burada karın içinde oturuyorsunuz?"