Ortalığın bu kadar kısa sürede böylesine karışması şaşırtmıştı Alin'i daha sonradan. Herkes telaşlı telaşlı ortalarda dolanıyor ama hiçbir şey yapmıyordu. Alin çok fazla şey hatırlamıyordu aslında genele bakılırsa. Cemal Bey'in doktor arkadaşlarından birinin Zeyce'nin yanına koştuğunu hatırlıyordu. Zeynep Hanım'ın ağladığını hatırlıyordu. Ambulans gelene kadar ne kadar zaman geçtiğini hatırlamıyordu ama o süre içinde hiç kıpırdamadan Zeyce'nin başında durup ağlamaktan başka bir şey yapmadığını hatırlıyordu. Hastaneye giderlerken annesini yarım yamalak avutmaya çalıştığını, ağlamaktan akan makyajının bütün yüzüne dağıldığını, üzerine mont bile almayı unuttuğu için üşüdüğünü ve babasının montuna sarıldığını hatırlıyordu. Başka da bir şey yoktu.
Acilde oturup beklerlerken her şeyi kavramaya başlamıştı Alin. Ayakkabılarından biri yoktu ayağında. Kim bilir nerede unutmuştu. Babasının, kendisine kocaman gelen montunu giymişti. Annesi yanında sürekli ağlıyordu ve paramparça görünüyordu. Zeyce ölebilirdi. Bunu kavramıştı işte Alin. Annesinin karnından beraber çıktığı yoldaşı biraz sonra ölebilirdi. Ama Alin hala öyle hissetmiyordu. İkizlerden birinin başına bir şey geldiğinde diğeri de hisseder derler ya hani, Alin hiç de kötü bir şey olmuş gibi hissetmiyordu.
Cemal Bey'in sürekli telefonla konuştuğunu görüyordu. İhtiyaç olması halinde iyi bir beyin cerrahı ayarlamaya çalışıyordu. O kadar ciddi miydi Zeyce'nin durumu? Evdeki misafirlerin güvenle ayrılmasını ayarlamaya çalışıyordu aynı zamanda. Alin onları tamamen unutmuştu. Arayıp kazayla alakalı bilgi almaya çalışanlarla konuşuyordu babası. Şu anda bunların hepsini metanetle yapabildiği için kıskandı babasını. Onun bir bardak su içecek hali bile yoktu. Annesinin sırtını sıvazlamak haricinde hiçbir şey yapamamıştı. Aradan kaç saat geçtiğini bile fark etmemişti Alin.
Bir süre sonra doktor göründü. Daha doğrusu doktorlar. Bu kadar ciddi bir düşme vakasına kaç tane doktor gelmişti gecenin bu saatinde sayamadı Alin. Buranın Cemal Bey'in arkadaşının hastanesi olması da durumu kolaylaştırmıştı elbette. Doktorların en önde yürüyeni oldukça şaşkın görünüyordu. Meslektaşlarıyla kısık sesle bir şey tartışıyor gibi görünüyorlardı.
Doktorları gören Zeynep Hanım aniden yerinden fırladı. Destek almak için, yanına gelen Cemal Bey'in koluna yapışmıştı şimdi.
"Kızımın durumu nasıl doktor bey?"
Doktor söze başlamak için acele etmiyor gibi görünüyordu. Alin bir tuhaflık olduğunu fark ediyordu şimdi.
"Kızınızın durumu... Bizi de şaşırtacak şekilde gayet iyi. Buraya getirildiğinde ilk müdahale ekiplerinin verdiği bilgilere göre hareket ettik. Yumuşak doku zedelenmesi, beyin travması, omurilik hasarı ve çoklu kırık ihtimalleri üzerinde durduk. BT ve MR çekildi."
Zeynep Hanım en kötüsünü duymayı bekleyerek gözlerini yummuştu.
"Kaç kırığı var?"
Doktor kafasını kaşıdı.
"Aslında... Hiç yok. Cismin çarptığı yerde hafif bir yumuşak doku zedelenmesi var ve merdivenlerden yuvarlanma esnasında kollarında ve bacaklarında çizikler ve kesikler oluşmuş ama onun haricinde bir problem görünmüyor. Henüz uyanmadı ama sanırım yakında kendine gelir. Biz sonradan gelişebilecek beyin travması ihtimaline karşılık bir iki gün onu burada konuk edeceğiz ama sağlık durumu şu anda gayet iyi görünüyor."
Zeynep Hanım derin bir nefes aldı.
"Allah'ım şükürler olsun kızımızı bize bağışladın. Şükürler olsun. Onu görebilir miyiz?"
"Elbette. Birazdan odasına alınacak. O zaman görebilirsiniz. Ama dediğim gibi henüz uyanmadı."
Zeynep Hanım dönüp önce Cemal Bey'e sonra Alin'e sarıldı.