Zeyce ne zaman uyuduğunu bile hatırlamıyordu. Yine üzerine kıyafetlerle uyumuştu. Cep telefonu yan tarafına düşmüştü. Hiçbir rüya görmemişti. Dün gördüğü rüyadaki sesleri de tamamen unutmuş gibiydi.
Yerinden doğrulup camdan dışarı baktı. Hava yeni aydınlanıyormuş gibiydi. Ayağa kalkıp yatağın kenarındaki terlikleri ayağına geçirdi Zeyce. Dün gece sıkı sıkıya kapattığı balkon kapısını araladı ve içeri soğuk ama tertemiz havanın dolmasına izin verdi.
Odasının manzarası gerçekten nefes kesiciydi. Yolun ve ormanın bir kısmını görebiliyordu. İleride yükselen bir tepeyi de. Tepe etrafındaki ağaçlara rağmen tamamen kel gibi görünüyordu. Doğal olmayan kırmızı bir rengi vardı.
Zeyce kollarını ovuşturup kapıyı kapattı. Acaba şu anda aşağı inse uyanık birini bulabilir miydi? Döne Hanım sabah ezanıyla kalktığını söylemişti ama o kadından hala biraz çekiniyordu Zeyce. Sabahın köründe karşısına çıkıp ona kahvaltı hazırlamasını istemek pek çekici gelmiyordu şimdi.
İçini çekerek yatağına geri uzandı. Burada yapmak istediği çok şey vardı. Öğrenmek istediği de. At binmeyi öğrenmek istiyordu mesela. Bu iş için Sadık'tan yardım isteyebilirdi. Belki de Seyit'ten. Seyit'i düşününce midesinde bir kasılma hissetti. Daha önce hissetmediği bir duyguydu bu. Bu kadar kısa sürede bu kadar çok etkilenmiş olabilir miydi hiç tanımadığı birinden? Hem daha tanışmamışlardı bile. Belki hiç ilgisini çekmeyecekti Seyit tanıştıktan sonra? Belki boş boş konuşan boş kafalı bir çocuktu Seyit? Zeyce başka türlü olmasını beklemiyordu zaten. Seyit gibi görünen çocuklar hep hayal kırıklığı olmuştu kendisi için daha önce. Seyit fazlasıyla yakışıklıydı. Ama belki büyüdüğü yer sebebiyle o yakışıklılara özgü özgüven ve boş kafalık Seyit de yoktu? Onunla alakalı bütün düşüncelerine onunla tanıştıktan sonra devam etme kararı alan Zeyce ani bir kararla yataktan kalktı. Üzerini giyindi. Ayağına da botlarını geçirdi. Atları görmeye gidecekti. Bu saatte orada birinin olup olmadığını bilmiyordu ama varsa da konuşmuş ve atlar hakkında bilgi almış olurdu.
Saçlarını hızla bağladı ve kararlı adımlarla odasından çıktı. Etrafta kimse yok gibi görünüyordu. Uzaktan bir kuşun ötüşünü duydu. Merdivenlere doğru ilerleyip aşağı indi. Etrafına hızla bakındı.
Dün Sadık Bey'in işaret ettiği at avlusuna açılan kocaman kapının yanına geldiğinde durdu. Kapının hemen yan tarafında insanların geçmesi için yapılmış ufak, ahşap bir kapı vardı. Kapıyı hafifçe itekledi. Kilitli olmasından korkmuştu ama kapı dokunur dokunmaz arkaya doğru açılıverdi.
Kendini geniş ve uzun bir koridorda buldu Zeyce. İki yanda açık kapılar vardı. Bu kapıların bazıları için malzeme dolu olan odalara açılıyordu. Tıbbi malzeme dolu, temizlik malzemeleri ve küreklerle dolu odaları geçti. Biraz daha ilerlediğinde koridorun sağa doğru döndüğünü gördü. Koridorun döndüğü yerin en sonunda kapısı açık duran saman ağılını gördü. Atların beslenmesi için kullanılan samanların durduğu yer burası olmalıydı. Başını uzatıp içeri baktı. Oldukça devasa görünüyordu.
Sağa dönen koridora girdi ve onları gördü. Atları... Koridor boyunca uzanan bir sürü alçak kapı vardı. Bu kısmın duvarları da yarımdı. Etrafta oldukça ağır bir koku vardı ama bu Zeyce'yi rahatsız etmedi. Koridor boyunca ilerlemeye devam etti. Her kapının önünde duruyor ve içerideki atları inceliyordu. Bazı atlar onun gelişine oralı olmuş gibi görünmüyorlardı ama bazıları başlarını çevirip ona bakıyorlardı.
Atlar hakkında bilgisi yoktu Zeyce'nin. Yaşlarını, cinsiyetlerini, cinslerini hiç bilmiyordu. Ama bu da zamanla öğreneceği bir konuydu işte.
Koridorun sonuna geldiğinde son odadaki at hemen ilgisini çekti. Simsiyah bir attı bu. Alnının ortasındaki ufak beyazlık dışında toynaklarına kadar siyahtı. Zeyce yarım duvara yaklaştığında o da duvarın yanına doğru yürüdü ve Zeyce'nin kendisini sevmesi için başını uzattı. Hemen sevivermişti bu atı Zeyce. Ne kadarda güzeldi. Nasıl da parıl parıl parlıyordu.