Zeyce giyinmek için odaya gittiğinde bu kadar iç sıkıntısıyla başlayan bir günün bu derece heyecan verici bir şeye dönüşmüş olduğuna hala inanamıyordu. Şimdi bütün gece hiç surat asmadan insan içine karışabilir ve çiftlikte yapacağı şeyler için hayal kurabilirdi. İnsanlara gülümsediği ve dinliyormuş gibi göründüğü sürece kimsenin onun gerçekten dinleyip dinlemediğini önemsemediğini fark edeli çok olmuştu. Hızla üzerini giyindi. Alin topuklu ayakkabı giymesi konusunda ısrarcı olmuştu ama Zeyce gece bitmeden odasına gelip yüksek topuklu ayakkabılarını düz olanlarla değiştireceğinden emindi.
Elbisesini ve ayakkabılarını giydikten sonra son kez aynada kendisine baktı. Oldukça güzel görünüyordu şimdi. Odadan çıkacakken aklına gelen bir şeyle geri döndü. En üst çekmeceye sakladığı nazar hediye nazar bocuğunu çıkardı. Boncuğun kolyeye geçirebileceği bir ucu olmadığı için onu üzerinde nerede saklayabileceğini düşündü. Dekoltesinin içine saklamaya karar verdi. orada düşmezdi ve hep üzerinde olurdu. Boncuğun kendisine verdiği huzuru sevmişti Zeyce. Tenine dokunmasını da. Son kez aynadaki yansımasına gülümseyerek odadan çıktı.
Kısa süre sonra bütün davetliler gelmeye başlamıştı. Onlara eşlik eden hafif bir müzik vardı. Zeyce tanıdığı birileri olup olmadığını görmek için salonun çift merdiveninin başında durmuş etrafı süzüyordu. Salon gerçekten ışıklandırma ve süslemelerle göz kamaştırıcı görünüyordu. olduğundan daha büyük ve görkemli gibiydi. Sürekli kapı çalıyor ve üzerlerindeki karı silkeleyen misafirler içeri giriyorlardı. Anlaşılan kar tekrar başlamıştı ama bu kimseyi durdurmuş ya da yavaşlatmış değildi.
Alin etrafta koşuşturup duruyor ve gelen herkese selam veriyor, ayak üstü kısaca konuşuyordu. Merdivenlerin başındaki Zeyce'yi gördüğünde el salladı ve yanına gelmesi için bir işaret yaptı. Zeyce ayakkabılarının takılmaması için çok dikkatli olarak merdivenlerden indi.
Alin hemen yanında duran ikisi erkek üç kişiye Zeyce'yi tanıttı.
"İşte arkadaşlar, o tanışmak için meraktan öldüğünüz ikizim burada. Artık ikizim olduğu konusunda bana inanıyorsunuzdur inşallah. Zeyce bu sınıf arkadaşlarım Aras, Tuna ve Mila. Arkadaşlar bu da kardeşim Zeyce."
Zeyce kibarca başını sallayıp kendine uzatılan elleri sıktı. Aras'ı reklamlarda görmüştü daha önce. Alin ne zaman onun oynadığı reklam çıksa heyecanla arkadaşını gösteriyordu zaten. Tuna geçen sene bir yaz dizisinde ufak bir rol almıştı. Zeyce yaz dizisi izlemiyordu ama Tuna'yı da Alin sayesinde tanıyordu. Onun oynadığı kısımları Alin'le beraber izlemiş ve Alin'in acımasız eleştirilerine eşlik etmek zorunda kalmıştı. Tuna çok sevilen bir tip değildi anlaşılan. Ama genç kızlar ona şimdiden ilgi göstermeye başlamışlardı bile. Onun adına açılmış bir iki hayran sayfası bile vardı. Bir de Mila... Alin'in ezeli rakibi olan bu kızı istese de sevemezdi Zeyce. Çünkü neredeyse her gün onunla alakalı kötü sözler duyuyordu Alin'in ağzından. Karşısındaki kız oldukça güzel ve kibar görünüyor olsa da Alin'in bir saniye süren imalı bakışından bu akşam yatmadan önce Mila hakkında bir dedikodu daha duyacağından emindi şimdi. Mila bir iki reklamda ve birkaç dizide ufak rollerde oynamıştı bile. Ama Alin'e göre bu rolleri başka türlü elde etmişti. Babasının bağlantılarıyla ya da bilirsiniz işte, doğru insanlarla doğru yerlerde takılarak. Alin babasının bağlantılarını asla işi için kullanmamasıyla övünürdü sürekli. Yeteneğiyle bir yerlere gelmedikten sonra bir önemi yoktu tüm bunların.
"Oha abi... Bayaa çok benziyorsunuz."
Tuna'nın yorumuyla düşüncelerinden ayılmış gibi hissetti kendisini.
"Tek yumurta ikizi demek birbirlerinin aynısı demek zaten Tuna. Benzemiyorlar yani, aynılar."
Bunu burnunun ucunu kırıştıran ve anlaşılan bunu Tuna'yı ayıplamak için yapan Mila söylemişti.