Bölüm 16

270 27 9
                                    

Zeyce Alin'in arkasına takılmış ahırların olduğu yere doğru yürürken içinde büyüyen şeyleri görmezden gelmeye çalışıyordu. Seyit ve Alin'i konuşurlarken görmemişti daha önce. Ya biraz fazla iyi anlaşıyorlarsa? Ya Seyit Zeyce'ye davrandığından çok daha ilgili davranırsa Alin'e? Bu yeni bir şey olmazdı çünkü bugüne kadar Zeyce kimi içten içe yakışıklı bulsa o kişi mutlaka Alin'le ilgilenirdi. Zeyce bu duruma alışmış ve hatta artık kabullenmiş bile olsa bu defa bu durumu kabul edebileceğinden hiç de emin değildi. Kız kardeşi Zeyce'nin Seyit'le ilgilendiğini bilirken ona yakın davranmazdı herhalde? Alin'in konuşma tarzının pek çok erkek tarafından flört olarak algılandığını çok iyi biliyordu Zeyce. Ya yine aynı şey olursa? Kendisi bir salak gibi konuşmayı ve flört etmeyi beceremezken Alin o tatlı tavırlarıyla ve işveli sesiyle Seyit'i de etkilerse? Yok canım, yapmazdı öyle bir şey. Yapar mıydı?

Zeyce'nin bakışları önünden yürüyen kardeşinin dar taytına ve biçimli kalçalarına kaydı. Hangi erkek hayır diyebilirdi ki Alin'e? Hangi aklı başında erkek yanı başında Alin varken Zeyce'yle ilgilenirdi? Zeyce içinde gitgide büyüyen huzursuzluğu görmezden gelmeye çalışarak yoluna devam etti.

Alin ahırlara giden kapıdan geçtiklerinde hemen burnunu kapattı.

"Öff, ne pis kokuyor burası böyle."

Zeyce gözlerini devirme isteğinin kendini ele geçirmesine izin vermemeye çalışıyordu.

"Birazdan alışırsın. Bir iki dakika sonra duymayacaksın bile."

Alin burnunu kırıştırdı.

"Burası hep böyle kokacaksa benlik değil deyip bırakırım bak. Sonra seni yalnız bıraktım diye darılıp gücenmece yok."

Zeyce'nin içinde bir umut oluşmuştu şimdi. Evet, kız kardeşi gitsin istiyordu. Bu kötü bir şey miydi?

Tam cevap verecekti ki Seyit'in sesi geldi.

"Hoş geldiniz hanımlar. Ben de sizi bekliyordum. Sabah yağmur yağar diye korkmadım değil ama neyse ki hava tamamen düzeldi."

Zeyce önce arkasını dönüp yaklaşan Seyit'e sonra gayriihtiyari kardeşinin yüzüne baktı. Alin gülümsüyordu ama hiç de korktuğu gibi işveli bir gülümseme değildi bu. Seyit'in suratında da fazladan bir heves görmemişti. Korkmasını gerektiren bir durum yoktu şimdilik.

"Naber Seyit?" diye cevap verdi Alin. "Ne kadar iyi bir binici ve öğretmen olduğunu söylemeseler koku yüzünden geri dönüverecektim valla. Ama her yeni deneyime açık olmak gibi durdurulamayan bir özelliğim var."

Seyit iyice yanlarına yaklaşmıştı.

"İlk gün biraz teorik geçecek Alin Hanım ama merak etmeyin, manejde kokuyu daha az duyacaksınız. Hatta bir süre sonra hissetmeyeceksiniz."

Alin başını yana doğru yatırdı.

"Manej ne oluyor?"

Seyit tam bir öğretmen edasıyla gülümseyerek yanıtları.

"Atları çalıştırdığımız yerin adı. Daha büyük çiftliklerde kapalı olanlar da var ama bizimki açık olduğu için yağmur yağdığında kullanmıyoruz. Bu nedenle bugün şanslıyız."

Sonra Zeyce'ye doğru eğildi.

"Sessizsin Zeyce, canını sıkan bir şey yok değil mi?"

Zeyce başını olumsuz anlamda salladı.

"Bir şey yok, gayet iyiyim. Seni dinliyordum."

Seyit'in kendiyle ilgilenmesi elbette hoşuna gitmişti Zeyce'nin. Hemen gülümsedi.

MıknatısHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin