Bölüm 14

406 31 3
                                    

Zeyce ertesi gün ve ondan sonraki gün erkenden kalkıp soluğu atların yanında (ve elbette Seyit'in) almıştı. Onun yanında uzun süre kalamasa da ve hatta gün sonuna kadar bir daha onu göremese de bu kısa ziyaretler bile aşırı derecede heyecanlanmasına yetiyordu. Seyit kibar bir çocuktu ve oldukça konuşkandı ama buna rağmen Zeyce'ye istediği yakınlığı ondan göremiyormuş gibi geliyordu. Aslında ne bekliyordu ki? Seyit saygılı olarak yetiştirilmiş biriydi ve çiftliğin sahibi konumunda olan Zeyce'ye herhangi bir imada bulunması ya da gereğinden fazla yaklaşması bile imkan dahilinde değildi. Ama Zeyce'nin de elinde değildi. Seyit'in de biraz olsun heyecanlandığını ya da Zeyce'nin onun yanında olmasına memnun olduğunu göstermesini istiyordu ama bu pek de mümkün değildi şu durumda.

Onun haricinde bu iki günde değişen bir şey olmamıştı hayatlarında. Psikiyatristi ile yaptığı online görüşme haricinde günleri oldukça rutin geçmişti. Arada sırada Nur'la muhabbet etmişti rutin dışı olarak. Alin'le konuşmaya hiç de hevesli görünmeyen Nur, Zeyce yanına geldiğinde en ufak bir çekinme belirtisi dahi göstermiyordu. Nur'la konuşabiliyor olmak Zeyce'yi ayrıcalıklı hissettiriyordu nedense. Bu kızı fazlasıyla sevmişti.

Onun haricinde Alinle ve Zeynep Hanım'la da vakit geçiriyor orada her gün. Yalnız kalmak istediğinde de odasına çıkıp güzel orman manzarası eşliğinde kitap okuyordu.

Zeyce akşamüstü yine balkonda otururken aşağı bahçede dolaşmakta olan Nur'u gördü. Nur arada bir eğilip yerden bir şeyler alıyor gibiydi. Ayağa kalkıp ona seslendi.

"Nur... Nur..."

Nur kafasını kaldırıp bakınca da eliyle gel işareti yaptı.

"Gelsene odama, konuşalım biraz işin yoksa."

Nur kendisine seslenildiğini anlamamış gibi bakıyordu şimdi.

"Ben mi?"

"Senden başka Nur var mı bahçede?"

Zeyce onun gülümsediğini görebiliyordu şimdi.

"Hanımım bir şey demesin?"

Zeyce balkon demirlerine yaslandı.

"Benim yanımdayken kim sana karışabilir? Hadi gel yukarı, bekliyorum."

Nur hemen başını salladı ve evin ön bahçesine doğru yürümeye başladı. Zeyce kitabını kapatıp masanın üzerine koydu ve kapısını açmak için içeri girdi. Kapının önündeki ana balkondan Nur'un ağır adımlarla yukarı çıkışını izledi.

"Papatya mı onlar?"

Nur başını sallayıp sol kolunun altına sıkıştırdığı papatya demetini ona uzattı.

"Size topladım."

Zeyce, kızın kocaman mavi gözlerine baktı. Kendi gözlerine bakarken hissettiği tedirginliği bu gözlere bakarken hiç de hissetmiyordu.

"Gel içeri gel. Teşekkür ederim güzel çiçekler için."

Nur yavaşça içeri girdi ve Zeyce'nin geçmesi için işaret ettiği balkona doğru yürüdü.

"Otursana."

Nur her hareketi konusunda ondan talimat bekliyor gibi görünüyordu şimdi. Kendisine gösterilen sandalyeye oturdu.

"Eee, anlat bakalım."

"Ne anlatayım Zeyce Hanım?"

"Öncelikle bana hanım demeyi bırak. Zeyce de. İçine sinmezse de abla. Sonra... Canın ne isterse onu anlat."

Nur içini çekip ormana doğru baktı.

"Şunların hepsi çam ağacı. Yağmur yağdığında çok güzel kokarlar. Üzerlerine kar düştüğünde de öyle güzel görünürler ki..."

MıknatısHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin