Bölüm 17

231 28 0
                                    

"Bunu nasıl yaptın Zeyce?"

Alin korku içinde aynı cümleyi kurup duruyor olmasına rağmen Zeyce hala boş boş çalışma masasına bakıyordu.

"Ben yapmadım."

"Nasıl?"

"Alin, ben yapmadım dedim."

"Zeyce, çıldırtma adamı. Çalışma masaları kendi kendilerine hareket etmezler."

Zeyce hala bir kardeşine bir masaya bakıyordu.

"Evet, etmezler."

Alin kıpkırmızı olmuş suratıyla bir iki adım geriledi.

"Ben mi yaptım?"

Zeyce omuz silkti.

"Masanın yanında duran sendin. Benim yapmış olmamdan daha olası."

Alin şimdi öyle bir bakıyordu ki Zeyce daha önce onu bu kadar sinirli görmediğinden emindi.

"Zeyce, ben masanın yanında bile değildim. Dışarı çıkmak için kapının yanındaydım ama o sırada masa önüme doğru sürüklendi. Gerçekten seni bu kadar asılsız bir şeyle suçlayabileceğimden nasıl şüphe edersin?"

Zeyce ne diyebileceğini bilmiyordu. Olayın şaşkınlığıyla bir şeyler gevelemişti ama bunu Alin'in yapmasına da imkan yoktu elbette. Ama eğer bunu Zeyce yaptıysa? Nasıl? Nasıl olabiliyordu böyle bir şey? Alin'in de dediği gibi masalar kendi başlarına yürüyüşe çıkmazlardı. Suratı bomboş görünüyor olmalıydı şimdi. beyni durmuş gibiydi.

"Ne olur kimseye söyleme." Diyebildi en son kardeşine. "Bunun nasıl olduğunu öğrenmeden kimseye söyleme. Beni hastaneye yatırırlar, üzerimde deneyler yaparlar, ne olur Alin, kimseye söyleme."

Alin hala korkudan titriyor gibi görünüyordu. Yutkundu ama bir şey söylemedi. Bir süre sonra da sessizce kapıdan çıktı.

Zeyce odasında yapayalnız kalıvermişti. Az önce olan olayları aklı asla kabul etmiyordu. Sahi, ne olmuştu az önce? Bunu Zeyce mi yapmıştı gerçekten? Yaptıysa nasıl yapmıştı? Böyle bir şey mümkün müydü bunu bile bilmiyordu Zeyce. İçindeki o buz gibi hissi hatırladı yine. Daha önce de hissetmişti o duyguyu ama o zaman bir şey olmamıştı. Zeyce aniden soğuk soğuk terlediğini hissetti. Kapının üzerinde asılı duran nazar boncuğuna kaydı gözleri. Olmuştu tabi, nazar boncuğu yere düşmüştü o zaman. Demek ki... Bunu gerçekten Zeyce yapmıştı. O günden beri sadece az önce soğuk hissetmişti. Hatta o günden beri ilk defa üşüdüğünü hissetmişti. Etrafındaki herkesin soğukla alakalı söylediklerini düşündü Zeyce. O hariç herkes üşümeye devam ediyor gibi görünüyordu. Zeyce inatla havanın soğuk olmadığını iddia edip durmuştu. Yoksa soğuğu hissetmeyen yalnızca Zeyce miydi?

Alin söylerse? Herkese söylerse ne yaptığını? Söylemeyeceğine dair söz vermemişti. Söylerse ona kimse inanmazdı muhtemelen. Bu imkansız bir şeydi. Ama... Zeyce'nin gözlerinin renginin değişmesi de imkansız bir şeydi daha önceden ama olmuştu. Bu durumda ailesi Alin'e inanabilirdi de.

Zeyce ne kadar süre hiç kıpırdamadan oturduğunu bile bilmiyordu. Telefonunun çalmasıyla kendine geldi. Cemal Bey arıyordu. Zeyce içinin ezildiğini hissetti. Bu kadar hızlı mı haberi olmuştu babasının? Cevap verip vermemek konusunda kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra cevap vermezse işlerin daha çok karışacağını düşünerek aramayı cevapladı.

"Baba?"

"Bebeğim, nasılsın?"

Babasının sesi oldukça sıradan geliyordu. Zeyce temkinli bir ses tonuyla yanıtladı.

MıknatısHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin