Zeyce'nin iyi olduğuna Nur'u inandırabilmesi ve odadan gönderebilmesi biraz zaman alsa da annesine söylememesi konusunda onu ikna edebilmişti. Boş yere annesini telâşlandırmak istemiyordu Zeyce. Rüyasında duyduğu sandığı bir yerin adını duyunca tuhaf hissetmişti kendisini, ne vardı bunda ki? Hem muhtemelen yanlış hatırlıyordu. Daha önce hiç duymadığı bir yerin adını rüyasında duymasına da imkan yoktu. Bunların hepsi Alin yüzünden oluyordu zaten. Kafasını saçma sapan şeylerle doldurup duruyordu. O da baktığı her şeyde tuhaflıklar görmeye başlamıştı sonunda. Olacağı buydu. Başlarına bir tane esrarengiz olay geldi diye bundan sonra da hep geleceği anlama gelmiyordu ki bu.
Akşam yemeğinde kendini çok daha iyi hissediyordu Zeyce. Hatta yemekten sonra mutfağa uğrayıp Döne Hanım'a yemeklerini övdü. Böyle giderse geri dönmeden kilo alacağını da ekledi. Döne Hanım mutlu olmuş gibi görünüyordu şimdi. Hatta ayaküstü onunla kısa bir sohbet bile etti. Nur haklıydı galiba. Bu kadın yalnızca kendisine nasıl yaklaşacağını bilmiyordu o kadar. Mutfağa daha sık uğramaya söz verip ayrıldı onların yanından Zeyce.
Mutfaktan çıktığında ön avludan yan avluya, balkonunun önüne doğru yürüyen bir karartı gördü. Adımlarını hemen tanımıştı Seyit'in. Eskiden olsa peşinden gitmeye asla cesaret edemezdi ama bu akşam kendisini daha cüretkar hissediyordu. Sessiz adımlar atmaya çalışarak yan avluya doğru, Seyit'in peşinden yürüdü. Ne diyeceğine yanına vardığında karar verecekti.
"Yorgun musun keyifsiz mi?"
Seyit gelenin Zeyce olduğunu görünce elindeki sigarayı saklamayı bıraktı.
"İkisi de değil." dedi gülümseyerek. "Bugün keyifliyim."
"Buna sevindim."
Karanlıkta yan yana durdular.
"Duman rahatsız etmesin?"
Zeyce onun yüzüne bakmamaya çalışarak başına hayır anlamında salladı.
"Gelmiyor bana."
Gözleri karanlığa alışıyordu şimdi. Bir süre konuşmadan durdular.
"Kusura bakma, yine rahatsız ettim seni. Canım sıkılıyor da iki cümle laflarız diye düşündüm."
Seyit de sigarasından bir nefes çekip ondan uzak bir yana üfledi.
"Ne rahatsızlığı? Ben de belki balkondasındır da sana selam veririm diye bakıyordum az önce."
Zeyce yerinde kıpırdandı.
"Ya..."
"Yarın öğleden sonra tamamen müsaitim diyecektim."
"Ha, onun için..."
Seyit, başını öne eğip biten sigarasını yere attı ve ayağıyla söndürdü. Hala kafasını yerden kaldırmamıştı.
"Bir de iyi geceler dilerim diye düşünmüştüm."
Sonra kollarını ovuşturdu. Kafasını kaldırıp Zeyce'ye baktı.
"Üşümüyor musun sen? Üstün incecik."
Bu aralar da herkes onun üşüyüp üşümediğini takmıştı kafasına. Hava gayet güzeldi. Üşüyecek ne vardı ki?
"Yo, üşümüyorum. Hava soğuk değil ki zaten."
Seyit, elini uzatıp Zeyce'nin omzuna dokundu. Düşünmeden yapmıştı bu hareketi belli ki çünkü sonraki 1-2 saniye elini geri çekip çekmemek konusunda tereddüt etmiş gibi gelmişti Zeyce'ye.
"Üşümüyormuş, donuyorsun sen. Kolların buz gibi olmuş. Böyle çıkma bir daha dışarı, hasta olacaksın."
Sonra üzerindeki hırkayı çıkarıp Zeyce'nin omuzlarına örttü.