Kimse geçmişe gidip, yeni bir başlangıç yapamaz; ama bugün başlayıp, yeni bir son yazabilir.
-Carl Bard
Merhaba , eminim herkesin bir hikayesi vardır ve çoğumuzun hayatı yazsak kütüphanelere bile sığmaz. Geçmiş ve geleceği bağlayan bu zaman diliminde hepimizin bir rolü var ve bunu en iyi şekilde oynamamız isteniyor bizden. Ben kendiminkinden bahsedeceğim size. Oynamak zorunda kaldığım rolden. Adım Alison Grace. Bana kalırsa hakkımda anlatılacak pek bir şey yok. Klasik bir lise öğrencisiyim. Her zaman derslerde ve sportif faaliyetlerde üst düzey başarı gösterdiğim için gittiğim okullarda dışlanan bir tip oldum. Yalnızlık benim için hep alışılmış bir şey. Sanırım insanlarla anlaşabilecek kapasitede değilim. Hiç hissettiniz mi bilmiyorum ; hayatınızda bir parçanın eksik olduğunu. Bir tuhaflık olduğunu. Dışarıdan bakıldığında tekdüze bir lise son sınıf öğrencisi olmama rağmen içimde bir parça bunu reddediyordu. Başarılı olmam lisede bana hiçbir artı katmadı. Gerçi istediğim üniversiteye girmeyi garantilemiştim. Üniversitelerden bu kadar erken teklif gelmesi de okulda daha büyük tepki almama neden oldu. Aslında ders çalışmaz ve kendimi hiç zorlamazdım bu konularda. Ki bu duruma ailem dışında hiç kimseyi de inandıramamıştım. Evdeki zamanımı genellikle babamla antrenmanlarda ya da anneme yardım ederek geçirirdim. Kitaplar pek dikkatimi çekmezdi. Ama sınav esnalarında bir şekilde sorular kafamda beliriyordu ve kimsenin kolay kolay geçme notunu alamadığı Antik Yunan Tarihi'nde bile tam notla sınıfı bitiriyordum. Reflekslerim ve fiziksel gücüm normal bir kızı katlardı. Nedeninin ne olduğu bilmediğim bunca özelliğimi defalarca babama sorsam da hep aynı cevabı aldım :"Bazı insanlar özel yaratılır tatlım."***
Hayatım her zaman aynı çizgide ilerlese de arada sırada anlam veremediğim şeyler yaşanırdı. Bazen babam ya da annem evden gider , bize hiçbir açıklama yapılmaz ve aylar sonra dönerlerdi. Ya da nereden ve nasıl geldiğini , kime ait olduğunu bilmediğim sesler... Fısıltılar duyardım. Küçüklüğümden beri. Eskiden bu beni ürkütse de yaşım ilerledikçe sadece merak ettiğim bir konu olmuştu. Dinlesem de anlamadığım bir dilde küçük çocukların sesleriydi. Kıkırtıları , birbirlerine seslenişleri... Buraya kadar bir sorun yoktu ama zaman ilerledikçe bu kıkırtılar azaldı. Yani ben büyüdükçe. Çocukların sesleri de tek tek yok olmaya başladı. Ardından çığlıklar geldi. Zapt edemediğim , kulaklarımı sağır edecek düzeyde çığlıklar... Ağlamalar , haykırışlar...
16 yaşıma bastığım gece reşit olmamı kutlamak için aile arasında küçük bir parti düzenlemişti annem. Pek eğlendiğimiz söylenemezdi. Sesler ve çığlıkları en son o gece duydum. En son olmasına rağmen en şiddetlisiydi. Dillerini anlamasam da yalvardıklarını hissedebiliyordum. Sanırım...Birisi canlarını yakıyordu. Özellikle sesinden seçebildiğim kadarıyla aralarında en küçük erkek olan çocuğun haykırışları ve ağlamaları dinmemişti. İniltiler halinde yok oldu... Yavaşça... Tüm gece... Kulaklarımdan hiç silinmedi o sesler. Artık duymasam bile hiç unutmadım. En garip olanı da aileme bahsetmesem de çocuğun sesi bana hiç yabancı gelmemişti. Hem de hiç...
***
Okul konferansları kadar sıkıcı başka bir şey olmasa gerek. En azından benim için. Bir de erkek kardeşinizle okula gelmek zorunda kalıp tüm okulun soytarısı olduysanız hiç çekilmiyor. Zaten sevilen bir tip değildim. Hiçbir zaman da olmayacaktım. Ama halimden memnun sayılırdım.
Erik uslu ve sevimli bir çocuktu. Benim aksime simsiyah saçlara ve koyu yeşil gözlere sahipti. Ama "küçük erkek kardeş" sıfatı dalga konusu olmama yeterliydi. Şuan onu izlerken bunu pek de umursamadığımı fark ettim. Beni buraya ait hissettiren nadir şeylerden biriydi ona olan sevgim.
Tarih öğretmenimizin hararetli hararetli konuşmalarına rağmen tek bir cümlesini bile anlamıyordum. Neden anlatılan konuları her yıl , aynı gün , aynı kişi tekrar tekrar bize anlatırdı ki ? Erik'e odaklanmış kendi kendine mırıldandığı şarkısını dinliyordum. Sanırım televizyonda çıkan kahvaltılık gevrek reklamlarından birisinin melodisiydi. Sanki şuan burada değilmişiz gibi hissettiriyordu bana. Her an her yerde ve her koşulda mutlu olabilen bir çocuktu. Umut ve sevgi doluydu. Neşesi tüm evi aydınlatırdı. Her zaman böyleydi ki sanırım bu karakter meselesiydi ve bu benim sakin tavrımın tam dışında kalıyordu. Başımı kaldırıp salonun ortasına baktığımda aniden görüntü bulanıklaştı. Bir an içim gözüm karardı. Kafamı sallayıp tekrar odaklanmaya çabalasam da pek mümkün olmadı. Gece geç yatmıştım ama şuana kadar bunun yorgunluğunu pek hissettiğim söylemezdi. Başka bir şey vardı. Anlam veremediğim başka bir şey. Beynim sanki uyuşmuştu. Gözlerimi kapatıp bir süre beklersem geçeceğini düşünmeme rağmen hiçbir şey değişmedi. Hatta daha da şiddetlendi. "Hey , Erik. Hadi gel." diyerek kalkmaya çabalasam da bacaklarımı kıpırdatamadım. Sanki vücudum tamamen benim kontrolümden çıkmıştı. Erik kötü olduğumu fark etmiş olmalı ki küçük elleriyle suratıma dokunup bir şeyler söylüyordu. Yüzüne odaklanmaya çabalıyordum ama elime geçen bulanık bir surattan başka bir şey değildi. Tüm salon dönüyordu. Görüntü sürekli titriyor ve bu durum midemi alt üst ediyordu. Kusmamak için tavana bakmaya çabaladım. Erik'in sesini az da olsa duyabiliyordum ama dediklerinin hiçbirini anlamıyordum. Elimi kaldırıp ona uzanmaya çabaladım. Çaresiz bir şekilde girdiğim durumdan çıkmaya çalışıyordum. Elimi havada birkaç kez salladıktan sonra dengemi kaybedip diz üstü yere kapaklandım. En ön sırada oturmamın avantajı diyelim ki kimsenin üstüne düşmedim. Herkesin bana baktığından adım gibi emindim ama şuan bunun üzerimde pek etkisi yoktu. Nefesim kesilmeye başladığında ağzımı açarak daha çok hava almaya çabaladım ama boşunaydı. Sanki suyun altında boğuluyordum. Burnumdan dudaklarıma doğru akan kanı fark ettiğimde korkmam gereken bir şeyler olduğunu anlamıştım.
Tam o esnada birinin kollarımdan tutup ayağa kaldırdığını fark etmiştim ki salonun duvarları büyük bir gürültüyle sallandı. Sonrasını ne gördüm ne diğerleri gibi kaçabildim. Tek yaptığım Erik'e seslenmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARİÇEM
FantasiaElementlerin tarihi. Ariçem soyu ve çember. Logan'ın bağlılığı ve mutluluğu. Noah'un eğlenceli hali ve sadakati. Ava'nın neşesi ve dostluğu. Jackson'ın profesyonelliği ve şefkati. Jason'ın sahiplenmesi ve aşkı. Alison'ın gücü ve acemiliği. Walter'ı...