Yürüdüğüm kalabalık sokakta beni görüp kollarının arasına alan tek şeydi yalnızlık. Yanımdan gülüşerek geçen yaşıtlarım, annesine istediği oyuncağı alması için ağlayan küçük çocuk, okuldan kaçıp vakit geçirmeye gelen liseliler... herkes sanki hayatı yaşıyormuş ve o kalabalığa ait olmayan tek kişi benmişim gibiydi.Neden gittiğim her yer bana yabancı teşhisi koyuyor ve kendimi bir şeye ait hissetmiyordum bilmiyordum. Sorunum neydi, beni yabancı kılan neydi asla cevabını bulamadığım sorulardandı. Herkes gibiydim işte. Onların güldüklerine gülebiliyor, onları kıran şeyler beni de kırabiliyordu. Onlardan hiç farkım yoktu benim ama neden hiç onlardan birisi olamamıştım?
Çalan telefonum ile adımlarım yavaşlarken omzuma çarpıp giden genç çocuk beni görmezden gelip hızlı adımlarla uzaklaşmaya devam etti. Arkasından daha fazla bakmadım ve omzu düşen hırkamı düzeltip cebimden telefonumu çıkardım.
Arayan kişinin babam olduğunu gördüğümde dudaklarımda zoraki bir gülümseme oluştu ve telefonun kapanmaması için hızlıca açtım. İnsanlar bana çarpıp yollarına devam ederken daha fazla kalabalığın arasında durmayıp onlara ayak uydurdum.
"Oğlum? yurda vardın mı?" Babamın kısık gelen sesiyle derin bir nefes alıp içimde neredeyse tükenmiş olan enerjiyi aradım. Seslice yutkunurken dudaklarımdaki gülümsemeyi büyüttüm ve zorla enerjik bir şekilde araladım dudaklarımı.
"Arkadaşlarımla biraz geziyorduk baba. Şimdi gidiyorum." Üzerimdeki kapüşonlu hırkanın ellerimi tamamen kapatması gibi, keşke söylediğim yalanların ardından gelecek olan vicdanın yolu da kapansaydı.
Babam benim iyi bir hayat yaşadığımı, beni seven bir sürü arkadaşımın olduğunu sanıyordu. Oysaki ben hiçbir yerde görülmeyen, okuldan sonra çalıştığım iş yerinde uyuyakalan birisiydim. Yurt parasını ödeyemediğim için orada çok nadir kalır hatta bir ay boyunca hiç gidemezdim bile.
Ama bunları yapmak zorundaydım. Yurt paramı ödemektense babamın hastane masraflarını karşılamalıydım ve bunu babam öğrenirse durumu daha da kötüleşirdi. Bu yüzden her gün ona yalanlar söyleyip kendime vicdan azabı çektiriyordum.
"Dikkatli git yurduna. Derslerine de iyi çalış." Ellerim yumruk olurken onaylayan bir ses çıkardım. Ders mi? Ona üniversiteyi dondurduğumu ve çalıştığımı nasıl söyleyebilirdim ki?
"Beni düşünme baba. İyiyim ben. İlaçlarını aksatma ve doktorun dediklerine uy. Hafta sonu hastaneye geleceğim zaten." Babam beni onaylayıp birkaç nasihat daha verdikten sonra telefonu kapatmıştı. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrandaki resme bakarken derin bir nefesi yavaşça bıraktım. Her gördüğümde özlemle yanıp kavrulduğum kişiye bakarken dudaklarım acıyla kıvrıldı.
Annemin omzundan aşağıya dökülen kahve saçları ve çilleri ondan aldığım en güzel özelliklerdendi. Bir melekten farksız gülüşü beni her daim rahatlatır, omuzlarım istemsizce dikleşirdi. Artık onun gülüşünü göremediğim için mi böyle başım önde yürüyordum hep? onu özlemiştim...
Annemin gidişiyle hayatım mahvolmuştu. Babam ölümcül bir hastalığa yakalanmış ve çalışamaz olmuştu bu yüzden anılarımla dolu evimizi satmak zorunda kalmıştık. Babam hastaneye mahkum kalınca tek başıma yaşamak zorunda kalmıştım. Hem babama hem kendime bakmak o kadar zordu ki, üstelik daha lise öğrencisiyken...
Tekrar çalan telefonum ile daldığım düşüncelerimden çıkarken ne ara kalabalıktan sıyrılıp bir alt sokağa girdiğimi sorguladım. Muhtemelen dalgınlıkla kalabalıkta kendimi yine yabancı hissetmiş ve insanlardan uzaklaşmıştım. Az önceki kadar olmasa da burası da kalabalıktı. En azından insanlar ile yapışık yürümüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My world is just you|HYUNLİX
Fanfiction"sana çok iyi bakacağım bu yüzden bir süre benim evimde kalabilir misin?" *** Bir kaza sonucu doğan aşk mı yoksa şans eseri karşılaşılan geçmiş mi daha etkiliydi kaderinin çizdiği yolu değiştirmede? Başlama tarihi:16.01.21