Artık Yalnız değilim

3.1K 358 181
                                    

Bugün 2 bölüm attım bu yüzden önceki bölümü okuduğunuza emin olun :)

Her attığım adımda tökezlediğim bir yer vardı. Aslında her yol da düşmeden yürüyemeyecek kadar güçsüz ve korku doluydum ama o yer de vücuduma batan keskin çakıllara rağmen sürünmezsem ilerleyemiyordum. Her ayağa kalktığımda bir adım atamadan kendi ayağıma takılıyor ve yine ellerimle dizlerim paramparça oluyordu.

Yıllarca o yerde yaşadım, sürünerek ilerlesem bile hiçbir zaman çıkışa varamadım. Sanki orada sıkışıp kalmıştım. Ben de o yere bir isim verdim. Beni içine hapsedip paramparça eden o yere, Yalnızlık ismini koydum.

Benden kimse yoktu orada. Belki birisi düşerken beni tutsa bir adım da olsa atabilirdim ama her seferinde büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Her ayağa kalktığımda bu sefer birisi yanımda olacak diyerek umut etmiş, ayağım yine takıldığında dizlerim ve ellerim taşlarla parçalanmıştı.

Bu yüzden vazgeçmiştim. Kim bir adım bile atamadığı ve her seferinde parçalandığı bir yere girmek isterdi ki? Kimse kendini bir başkası için tehlikeye atmazdı ve bu en mantıklı hareketti. Ama sonradan bir şey fark ettim.

Birisi gelip beni kaldırmadı, ya da düşerken beni tutmadı ama beni parçalayan o çakıllar ayaklarımın altından yok oldu. Artık düştüğümde kanamıyordu bedenim. Sanki birisi benim yürüdüğüm yolu temizlemişti. Sanki, canımı yakan her şeyi ortadan kaldırıp tamamen yok etmişti. 

Kimdi bu kişi bir süre önceye kadar bilmiyordum ama şimdi öğrenmiştim. Beni o yerden çıkarmayan ama o yeri değiştiren kişi yanımda duruyor ve yalnızlığımı benden alıp götürüyordu. Aynı yerdeydim ama artık o yer de çakıllar değil, yumuşak ve tenimi huylandıran çimenler vardı. O yerin tabelasında Yalnızlık değil, umut yazılmıştı.

Yattığım yerde başımı daha çok beyaz yatağa gömerken elimin altındaki eli daha sıkı kavradım. Gözyaşlarım tükenmeden akmaya devam ediyor, dakikalardır elini sımsıkı tutuyordum.

Hyunjin, benim krizimi geçirdikten sonra beni hastaneye getirmiş ve ben bilinçsiz bir şekilde yatan babamın yanında uzunca böyle durmama rağmen, sıkılmadan arkamdaki koltukta oturmaya devam etmişti. Bizi yalnız bırakabileceğini söylese de sorun olmadığını söylediğim için sessizce koltuğa oturmuş ve bakışlarını benden hiç çekmemişti. Sanki beni çözmeye çalışıyormuş, ben de bir cevap arıyormuş gibiydi. Oysaki ben kendimde kaybolmuşken nasıl bir cevap bulabilirdi ben de?

Düzenli gelen kalp sesleri ve serumdan akan damlanın sesi birbirine karışırken titrek bir nefes verdim ve başımı babamın yatağından kaldırdım. Zayıflamıştı. Üzgün duruyordu ve bedeninde bir sürü kablo vardı. Ona baktıkça canım yanıyordu.

Çok mutlu bir ailemiz yoktu tabiki ama kendi aramızda çok eğlenirdik. Kavga gürültü olmazdı, birlikte vakitler geçirir hatta çok fazla pikniğe giderdik. Babam iş kolik bir adamdı ama bana karşı hep gülümser, işini yanımda yapmazdı. Benim yanımda  hep ışık saçardı ama şimdi solgun teni ve bu cansız hastane odasında mahkum kalmıştı. 

Ona karşı suçlu hissediyordum. Avustralya da kalsaydık bunlar hiç başımıza gelmeyecekti. Annem istese de başka bir ülkedeki yazarın etkinliğine beni götüremeyecekti ve biz eski hayatımıza devam edecektik. Keşke Chan'dan hiç kaçmasaydım. 

"Felix, ziyaret süresi bitti." Hyunjin'in sesiyle kendime gelirken çatlamış dudaklarımı dilimle ıslattım ve yavaşça başımı salladım. Gitmek istemiyordum ama Doktor zaten fazlasıyla zaman vermişti. Durumunun fazla kötüye gittiğini, her şeye hazırlıklı olmamızı söylemişti. Daha ne kadar kötüye gidebilirdi ki? 

My world is just you|HYUNLİX Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin