Nasıl daha önceden fark edememiştim? Kafam çok karışık olmalıydı. Başka bir mantıklı açıklaması yoktu bunun. Gerçi bu da mantıklı sayılmazdı. Doğrusu bilmediğim çok şey vardı ve bunların hepsini bilmek istediğim de söylenemezdi. Kaldırabileceğimi sanmıyordum. Gün geçtikçe öğrendiğim şeylerle kafam daha da karışmıştı ve bu aptallaşmama yol açmıştı.
İçten içe aileme inancım devam ediyordu, doğrusu kim mutlu bir aile yaşantısı varken ailesinin onun ölümünü kabullendiğine inanırdı ki? Yine de Daren, Mikail ve Kier'in bana yalan söylediklerini düşünmüyordum. Altair'in tepkisinden ve beni kontrol etmesinden sonra zaten anlattıklarının hepsi olmasa da çoğunluğunun doğru olduğu kesindi. Yine de dediklerinin doğruluğuna inanmak istemiyordum. Hatta bunların hepsinin bir rüya olmasını da dilemiyor değildim. Ama canım acıyordu. Çok değil kısa bir zaman önce zihinsel açıdan çökmüş bir durumdaydım. Her şey rüya olamayacak kadar gerçekçiydi. Bu da daha fazla sıkıntıya sokuyordu beni. İlk başlarda birisinin çıkıp 'Şaka' demesini umuyordum. Ama kimse demedi.
Sıkıntıyla nefesimi verdim. "Transa mı geçtin?" diye alayla soran Daren'le ayakta dikilmeye son vererek koltuğa oturdum. Bir süre neden Daren'le kaldığıma bir yanıt arasam da bir cevap bulamayınca tam olarak düzgün bir cevap vermeyeceğini bildiğim halde "Niye ben seninle kalıyorum?" diye sordum. Aslında verdiği cevaplar kafamı daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
"Rahatsız mısın?"
"Kier'in kardeşiysem niye seninle kalıyorum?"
"Şuan ben yerine Kier'le olsaydın rahat olabilir miydin?"
"Niye soruma soruyla karşılık veriyorsun?" dedim sinirle. Omuz silkip "Zeki olduğunu sanıyordum." dedi. Önce ona boş boş baksam da sonradan toparlanıp dediklerini düşündüm.
Önce ondan uzaklaşmak istediğimi düşünmüş olacak ki rahatsız mısın diye sormuştu. Sonra ise Kier'le olsaydım rahat olup olmayacağımı sormuştu. Büyük ihtimalle olamazdım. Zaten konuşmalarımız oldukça tuhaftı. Bir de aynı evin içinde 7/24 durmak bu konuda vereceğim kararı da etkilerdi. Bu yüzden miydi yani? Şuan nedense aşırı saçma gelmişti.
"Kier seni zorlamak istemiyor." dedi Daren kafa karışıklığımı anlamış olacak ki.
"Seni kontrol ederek de yanında tutabilir ve kendine bunu senin güvenliğin için yaptığını söyleyebilirdi. Zihin kontrolü etkisinde olacağın için dediklerini sorgulamazdın. Ama seni robotlaştırmak istemiyor. Yine de sana her şeyi açıklamak da istemiyor. Çünkü bir anda bu kadar çok şeyi kabullenmen çok zor. Bu yüzden bazı şeyleri gizli tutmayı tercih ediyoruz ama bu da senin kafanı karıştırıyor. Benimle kalıyor olmanın başka bir nedeni daha var. Bilmek istiyorsan.." dedikten sonra derin bir nefes aldı. Son cümleyi bir soru misali söylemişti. Bilmek istiyorsan.. İstiyordum tabiki de. Kafamı aşağı yukarı oynatıp onu onayladığımda "Fazla detaya girmeyeceğim. " dedi.
"Şöyle ki, kralın iyileşmesi için senin ölmen söz konusu olduğunda bağımsız taraflara katılman gerektiğinin üçümüzde farkındaydık. Ama hangi taraf olmalıydı? Olaylar kontrolümüz dışında gerçekleşirse, şuan olduğu gibi, kendini savunabilmen gerekiyordu. Ve üçümüzde biliyorduk ki benim tarafım böyle durumlara karşı en uygun taraftı. Böyle bir durumun olması ihtimaline karşı benimle birlikte kalıyordun ve gördüğün gibi oldu."
"Anlıyorum. " diye mırıldandım. Konuyu daha fazla kurcalamak istemiyordum. Zaten düşünmem gereken birçok konu vardı. Yenisini eklemek sadece beni yoracaktı. "İyi geceler." diyerek koltuktan kalkıp odama ilerledim. "Sana da." diye karşılık verdi. Kendimi yatağımın üstüne attım. Daren'le kalmaktan rahatsızlık duymuyordum, çünkü onun varlığına alışmıştım. 7/24 birbirimizi görüyorduk ve ister istemez birbirimizi yakından tanımaya başlamıştık. Kötü biri değildi aksine oldukça iyi biriydi. Ama onda farklı bir şey vardı. Zararsız gözüküyordu gözükmesine ama bazen ürkütücü oluyordu. Fazla ürkütücü. Sabırsız biriydi ve istediği bir şey olmadığında normalde olduğundan daha farklı bir kişiliğe bürünüyordu. Her zaman öyle olsaydı sorun değildi ama her zaman öyle değildi işte. Onunla ilgili garip olan diğer bir şey ise sahip olduğu güçtü. Louhi. Ateşin isminin olması ateşinin canlı olduğu anlamına mı geliyordu? Bu kafamı oldukça fazla kurcalıyordu. Ama artık şeytanlardan biri olduğuma göre yakında öğrenirdim. Ve eğer canlıysa Louhi'yle konuşmak istiyordum. İlginç olabilirdi.
Mikail, oldukça havalıydı. Bildiğim kadarıyla Altair'i tanıyordu. Yine de nereden tanıştıkları ve aralarında ne geçtiği esrarengizdi. Öyle de kalmalıydı. Altair'den bahsederken gözlerinin içinde yer alan hüzün dolayısıyla ona bunu sormak istemiyordum. Sorarsam büyük ihtimal anlatırdı. Belki basit bir şey olabilirdi ama aksi geçerliyse bu sadece onu üzerdi. Zaten beni pek ilgilendiren bir mesele değildi. Şimdilik tüm merakıma rağmen bu konuyu rafa kaldıracaktım.
Kier, söylediğine göre abimdi. Ve onunla en karmaşık ilişkiye sahip olmalıydık. Onu kırmak istemiyordum. Sert ve ciddi duruşuna rağmen bana baktığı her an endişeli bakışlarını yakalıyordum. Kırılgan gözüküyordu gözüme. Belki öyle olmayabilirdi ama benim gözümde öyleydi. Onu kırmak istemiyordum ama bu kırmayacağım anlamına gelmiyordu. Sırf o kırılmasın diye 'Abi' deyip üstüne atlayacak değildim. Bu konuda cidden zamana ihtiyacım vardı. Hemde oldukça fazla zamana. Önce, her şeyin doğruluğundan emin olmalıydım. Yapmam gereken birçok şey vardı ama bunları içimde sönmek bilmeyen bir şüphe varken yapamazdım. 'Ya söyledikleri yalandan ibaretse?' diye düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. Bu yüzden doğru olup olmadığını kendi gözlerimle görmeliydim. Belki çok geç olmuştu ama önceden mantıklı düşünemiyordum. Onlara körü körüne inanamazdım. Çünkü bir şeye inanmaya çabaladığım her zaman yeni bir şey ortaya çıkıyordu. Derin bir nefes aldım ve yatağımdan kalkıp pencereye ilerledim. Doğru şeyi yapıp yapmadığımı bilmiyordum. Tek bildiğim yapmam gerektiğiydi. Yoksa bir yere varamayacaktım. İçimdeki şüpheleri oratadan kaldırmalıydım. Pencereyi açtım ve rüzgarın saçlarımı dalgalandırmasına izin verdim. Gece vaktiydi. Saçlarım çoktan parlamaya başlamıştı. Pencereden atladım ve geriye bakmadan evimin yolunu tuttum. Geriye bakmama gerek yoktu. Bir çift kırmızı gözün üzerimdeki varlığını iliklerime kadar hissediyordum zaten. Bir baş ağrısı hissetsem de çok çabuk geçtiğinden pek önemsemedim ve yürümeye devam ettim. Yanımdan geçen herkes gözlerini üzerimden çekmezken kendi aralarında fısıldaşmaya başlamışlardı bile. Benim ise tek umursadığım onun arkamdan gelmiyor olmasıydı. Geleceğini düşünmüştüm oysaki. Şimdilik bunu önemsemedim. Geri dönünce ona soracaktım. Evimizin olduğu sokağa girdiğimde kahkahalar da kulaklarımı doldurmuştu. Bakışlarımı oraya çevirdim. Annem, babam, abim, kız kardeşim, Altair ve onun anne babası. Bahçede oturmuş eğleniyorlardı. İşte bu sahne tüm umutlarımı silip süpürmüştü. Yavaşça arkamı dönüp yürümeye başladım. En azından mutlulardı. Bensiz de mutlu olabilirlerdi sonuçta... Yani gerçekten doğruydu her şey. Onlar benim ölümümü kabullenmişti. Eve kendimi attığımda Daren bana kısa bir bakış attı.
"Solgun görünüyorsun."
"Şey ben.. haberin olmadan.."
"Haberim var sonuçta gördüm. Umarım sana fazla bir ağrı yaşatmamışımdır sonuçta zihnine girdim." demesiyle kaşlarımı çattım.
"Zihnime girmek mi?"
"Evden çıkış amacını öğrenmek için. Değişen bir şey oldu mu?"
"Olmadı ama anlamıyorum bunu nasıl yaptın?" dedim koltuğa oturarak. Dikkatimi çekmişti. Üstelik bir şeylerle kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı.
"Zihin kontrolü ikiye ayrılır. Biri Altair'in yaptığı, karşısındaki kişinin bedenini kontrol eder. Hareketlerini kısıtlar ve karşısındaki kişiyi istediklerini yapmaya zorlar. Benim yaptığım ise onunkinden çok farklı. Düşüncelerini kontrol ediyorum. Senin söylemene gerek kalmadan istediğim her şeyi öğrenebilirim hatta onları istediğim gibi de değiştirebilirim. Umarım anlamışsındır."
Anlamıştım ama bu gerçekten mümkün müydü? Çok tehlikeliydi. Altair'in yaptığından daha da ürkütücüydü. Böyle bir gücün olması.. düşüncesi bile korkunçtu. Günün birinde biri bunu bana yapsa, yaptığını bile bilmeyecektim. İstersen köleye bile çevirebilirdin.
"Altair neden bu yerine diğerini uyguladı?" diye sordum. Sonuçta bunu yapsa anında öğrenebilirdi. Daren'in yüzünde bir sırıtış belirdi. "Çünkü bunu sadece ben kullanabiliyorum."
Ona öylece bakakaldım. Sandığımdan çok daha ürkütücü biriydi.
♧◇☆♡♣◆★♥
Bölüm sonu.
Fazla bir şey yazamayacağım çünkü hastayım T.T
Medyadaki Daren.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutasyon
Chick-Lit3.Dünya Savaşı'ndan sonra yok olan bir dünya ve gidilen yeni bir gezegen. Ortaya çıkan farklılar ve bir farklı olan Araf için tarafını seçme zamanı. *** Yaoi, yani gay konulu bir hikayedir^^ İyi okumalar:)