23.25...
Yota'nın geleceklerini söylediği zamanın gelmesine son beş dakika kalmıştı.
Akşam yemeğini "sahte" ebeveynlerimle birlikte hiçbir şeyi belli etmeden yemiştim. Hatta onlara çaktırmadan geçmişe dair birkaç soru sorduğumda hiç tereddüt etmeden doğru cevaplamışlardı. Ve bu beni gittikçe korkutuyordu.
Şimdiyse onlara erkenden yatacağımı söylemiş, ışıkları kapatmış, çantamı hazırlamış bir vaziyette odamda; gecenin sessizliğiyle ve aklımdaki onlarca soruyla baş başaydım. Üniformamı bulamadığım için üzerime rahat bir şeyler giymiştim; Yota, Profesörlerden biriyle birlikte buraya geldiğinde yanlarında bir şeyler getirmiş olacaklardır.
Tekrar saate baktığımda 23.29'u gösteriyordu. Bir an gelmeyecekleri ihtimali beni endişelendirmeye başladı. Yoksa yine başlarına bir şey mi gelmişti? Ya da rüya içinde rüya mı görüyordum? Daha kötüsü, aklımı mı kaybetmeye başlıyordum?
Gerçekliğe dönmemi duyduğum bir tıkırtı sağlamıştı. Kötü adamların gelmiş olabileceğini düşünerek hemen küçükken oynadığım bebeklerden birini yatağıma yatırıp, üzerini örttükten sonra yatağın altına girdim. Düzensiz nefes alışlarım dolayısıyla zaten yarışa girmiş gibi atan ve korkunun iki kat hızlandırdığı kalp atışlarım duyulmazdı umarım.
Ve sonra odamın penceresi açıldı. İçeriye birinin girdiğini işte o zaman fark ettim, ayakkabılarını yatağın altından görebiliyordum.
"Kumsal?" diyen sesin sahibini tanıdığımda sevinçten çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum.
Yatağın altından hızla çıkıp yüzüne baktım. Gerçekten de Yota'ydı!
"Yota!" dedikten sonra hemen boynuna sarıldım. Gerçekti, iyiydi ve şu anda yanımdaydı.
"Seni gördüğüme ne kadar sevindiğimi tahmin bile edemezsin." dediğimde o da bana sarılmıştı.
"Biliyorum, aynı şeyleri ben de yaşadım." dediğinde ondan ayrılıp şaşkınlıkla yüzüne bakmaya başladım.
Demek o da, diğer öğrenciler de son altı aylarının bir rüyadan ya da bir kâbustan ibaret olduğunu sanıp zor zamanlar geçirmişlerdi. Yalnız olmadığımı bilmek bir anlığına beni iyi hissettirse de öfkeyle doluydum. Bunu neden yapmışlardı?
"Yalnız mısın? Prof. Xavier? Diğerleri nerede?" dedim pencereden aşağıya bakmaya çalışarak. Yota önüme geçti ve yatağıma oturdu.
"Prof. Martin burada, aşağıda bizi bekliyor fakat zamanımız kısıtlı, sana her şeyi hemen anlatmalıyım." dediğinde yanına oturdum.
Tedirgin, korku dolu ve endişeli görünüyordu. Ondaki bu kasvetli hava bana da geçmişti.
"Sen peki? İyi misin?" dediğimde başını salladı ve gülümsedi.
"Sen iyiysen ben de iyiyimdir, Sakar Kız." dedi.
Yota her zaman bu tarz kalp çarptırıcı cümleler söylerdi fakat nedense bu cümleyi bu anda duymak beni heyecanlandırmıştı. Ama daha fazlası değil!
Evet, onun için endişeleniyor ve onunla geçirdiğim anları seviyordum. Ama aynı şeyleri diğerleri için de hissediyordum: Jeff için, Pierre için...
Ne olursa olsun, ne şimdi ne de daha sonra hiçbirinin zarar görmesini istemiyordum.
"Peki kim bu insanlar? Bizden ne istiyorlar? Bize neden yaptılar bunu? Ya Pierre? Jeff? Prof. Xavier yaşıyor mu? Diğer çocuklardan haberin var mı? Prof. Martin'in de burada olduğunu söylemiştin, hiçbir şey yapmayacak mı? Sonuçta oğlu..." diyordum ki sözümü tamamlamama izin vermeden işaret parmağını dudaklarıma bastırıp sessiz olmamı işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇ YA DA KAYBET (CHOOSE OR LOSE)
Teen Fiction"Burada tek bir gerçek var: Herkes seçimlerinin sonuçlarına katlanmak zorundadır. Ya seçersin ya da kaybedersin." Dünya'dan bağımsız ve gizli bir eğitim kurumu olan C.L. Academia, hayatıma yepyeni bir soluk getirdi. Her biri farklı ülkelerden seçile...