Gözlerim hafifçe aralandığında; aniden başımda dikilen Pierre, Yota ve Jeff'in yüzlerini Full HD görünce çığlık attım.
"Aaaaa! Ne-ne işiniz var burada?" dediğim zaman Pierre, elini kalbine koymuş, derin bir nefes vermişti.
Yota ise benimle birlikte çığlık atarak geriye doğru ilerlemiş ve duvara yapışmıştı. Son olarak Jeff, sakince gülümseyerek serum takılı elimi okşuyordu.
Bir dakika, ne?
Hızla elimi çekerek gülümsemiş, doğrulmaya çalışmıştım. Bu üç oğlan, tebessüm ederek bana bakarken, neden burada olduğumu sorgulamıştım.
En son yemekhanedeyken başımın döndüğünü hatırlıyordum. Tam konuşmak için ağzımı açmıştım ki Mrs. Helena'nın sesini işittim.
Hızla çocukların arasından geçerken, "Kumsal, uyanmışsın! Neden haber vermediniz bakayım?" demiş; Pierre, Yota ve Jeff'e sahte kızgın bakışlar atmıştı.
Çocuklar yavru kediler gibi köşeye çekilirken Mrs. Helena onlara odadan çıkmalarını, beni muayene edeceğini söyledi. En son, bana el sallayarak revirden çıkan Yota'nın ağız hareketleriyle, "Yine geleceğim!" deyip göz kırptığını görmüştüm.
Pierre, Yota'nın kafasına bir şaplak atarken Jeff, başını iki yana sallayarak gülüyordu.
Mrs. Helena yanıma gelip saçlarımı okşamaya başladı. Gözlerindeki şefkat parıltıları, her an ağlamama neden olabilirdi fakat kendimi tuttum ve gülümsedim.
"Özür dilerim, yine size yük oldum." dedim mahzun bir tavırla.
Beni susturmak istercesine başını iki yana sallayıp işaret parmağını dudaklarına bastırdı.
"Bir daha duymayayım. Bu benim görevim." dedi.
Ardından derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.
"Seni bu kadar üzen neydi, tatlım?" dediğinde saklamanın bir manası olmadığını biliyordum.
"Ben, evlatlıkmışım." dedim gülümseyerek.
"Yani ben 3 yaşındayken şimdiki ebeveynlerim tarafından evlat edinilmişim. Tabii, pek hatırlamıyorum o zamanları fakat birkaç gündür rüyamda biyolojik aileme dair birtakım belirsiz rüyalar görüp duruyordum. Onlarla tanıştığımdan beri Jeff, Yota ve Pierre'in hikayeleri de beni çok etkiledi. Bu yüzden bayılmışım, değil mi? Psikolojik sıkıntılar..." diye devam ettim sözlerime.
Anlayışla başını sallarken mırıldandı, "Sen çok güçlü bir kızsın, Kumsal." ve gözyaşlarını saklamak için ayağa kalkıp arkasını döndü.
"Neyse, bu gece burada kal. Yarın için izinlisin, istersen derslere girmeyebilirsin." dediği zaman buna gerek olmadığını söyledim. Şimdiden turp gibi hissediyordum.
"Pekala, sabah serumun bittikten sonra yatakhaneye gider ve kıyafetlerini değiştirirsin. İyi geceler." deyip arka odaya gitti.
Gözlerimi kapatıp, bayılmama sebep olacak kadar beni derinden sarsan bu konu hakkında düşünmeye başladım.
Aslında bu konu hakkında konuşmayı, hatta düşünmeyi bile sevmiyordum. Çünkü her seferinde, şu anki ebeveynlerime -yani Leyla Annem'e ve Hasan Babam'a- haksızlık ediyormuş gibi hissediyordum. Bunu duysalardı bana çok gülerlerdi, eminim.
Bana hiçbir zaman gerçek ailemi arattırmamışlardı. Zaten evlatlık verildiğim zaman çok küçükmüşüm, biyolojik ailemi hiç hatırlamıyordum. İçimde hiçbir zaman onlara karşı bir merak duygusu da barındırmamıştım açıkçası.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇ YA DA KAYBET (CHOOSE OR LOSE)
Novela Juvenil"Burada tek bir gerçek var: Herkes seçimlerinin sonuçlarına katlanmak zorundadır. Ya seçersin ya da kaybedersin." Dünya'dan bağımsız ve gizli bir eğitim kurumu olan C.L. Academia, hayatıma yepyeni bir soluk getirdi. Her biri farklı ülkelerden seçile...