Gecenin bir yarısıydı ve dolayısıyla depo karanlıktı. İçeriye ilk girdiğimizde Yota'nın yakmış olduğu el fenerinin pili bitiyor olmalıydı ki her geçen saniye yaydığı ışık azalıyordu. Tedirgin adımlarla dik merdivenlerden aşağı inen Yota'yı takip ediyorduk; ben, Pierre, Daniela ve Luna.
"Umarım bizi kendi ayaklarımızla ölüme götürmüyorsundur, eski dostum." dedi Pierre.
Oo, biraz sert oldu galiba.
Yota yarım bir gülümseme ile cevapladı; "Korkmanıza gerek yok. Dörde karşı birim. Ve, ne düşünürseniz düşünün, o kadar da kötü biri değilim." dedi.
Ona inanıyor muydum? Hayır, sanmıyorum ama ona inanmak istiyordum. Pierre de benim gibi düşünüyor olmalıydı ki başka bir taarruzda bulunmak yerine küçümser gibi bir şeyler mırıldandı.
"Başımızı belaya sokacak bir şey yapmıyorsun, değil mi?" dedim Yota'ya, sakin görünmeye çalışıyordum.
Aslında "başımızı" değil de "başını" demek istemiştim. Çünkü Olivia'nın Yota'nın bizi Jeff'in yanına götürdüğünü öğrendiğinde pek memnun olmayacağından emindim.
Ayrıca şu anda, tek başıma Olivia ve Yota'yla karşı karşıyayken korktuğumdan daha fazla korkuyordum. Sonuçta birlikteydik ve herhangi birimizin yapacağı yanlış bir hareket ya da söyleyeceği yanlış bir söz, diğerlerine de zarar verebilirdi.
Zarar gören olmaya razıydım belki, ama kesinlikle zarara sebep olan olmayı göze alamazdım.
"Sizin değil ama benim başım kesinlikle yeterince belada zaten. Tabii, yakalanırsak. Şu anlık sorun yok." dedi ve güldü.
Az önceki düşüncelerimi bir de tersten ele almak istiyorum: En başında, hayal kırıklığına uğratan olmamak için çabalamama rağmen sonunda hayal kırıklığına uğrayan ben olmuştum. Ne tesadüf ama!
Yani, eğer bu savaşın sonunda da aynısı olursa; evet, memnun olacağım...
Bu sırada Yota varmış olduğumuz alt kattaki kapılardan tam karşımızda olanı gösterdi.
"Jeff, orada..." dedi.
"Hadi o zaman. Aç kapıyı, bizi buraya kadar getirdiğine göre anahtarlar da sendedir, değil mi?" dedi Luna ağlamaklı bir ses tonuyla. Bugün onu ilk gördüğümden beri yaşadığına dair gösterdiği ilk tepkiydi bu.
Yota başını salladı ve yavaş yavaş kapıya doğru ilerledi. Anahtarın kapıyı açtığını belirten sesi duyduğumuzda Luna Yota'yı iterek içeriye daldı. Ben ve Daniela, Luna'nın peşinden giderken Yota öylece kapının önünde duruyordu.
Pierre, "Bunu neden yaptığını bilmiyorum ama ucunda kötü bir şeyler varmış gibi hissediyorum." dedi ve o da arkamızdan geldi.
O sırada gözleri, ağzı ve elleri bağlanmış bir vaziyette odanın köşesindeki sandalyede oturan Jeff'i gördüm. İçeriye birilerinin girdiğini fark edince çırpınmaya, bağırmaya başladı. Bunu ona yapanın annesi olduğunu düşündüm...
Biliyor muydu? Eğer bilmiyorsa tüm bunları ona söyleyecek kişi ben mi olacaktım? Bunu nasıl yapacaktım?..
Luna kim bilir ne zamandır içinde tuttuğu gözyaşlarını artık tutamayarak ağlamaya başladı. Hemen Jeff'in yanına koştu ve titreyen parmaklarıyla ipleri çözmeye çalıştı. Ama yapamıyordu. Luna'yı sakinleştirmeye çalıştım ve sonra Pierre ipleri çözmeye başladı. Luna'yı Daniela'ya emanet ettikten sonra Jeff'in gözlerindeki ve ağzındaki kumaş parçalarını çıkardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇ YA DA KAYBET (CHOOSE OR LOSE)
Fiksi Remaja"Burada tek bir gerçek var: Herkes seçimlerinin sonuçlarına katlanmak zorundadır. Ya seçersin ya da kaybedersin." Dünya'dan bağımsız ve gizli bir eğitim kurumu olan C.L. Academia, hayatıma yepyeni bir soluk getirdi. Her biri farklı ülkelerden seçile...