30. Ailene Git

935 75 192
                                    


Merhabalaaar... Bölümü çok zor paylaştım. Umarım bu sefer olmuştur. Geçen bölüm sonu bana çok kızdınız galiba saatlerdir bu bölümü paylaşmaya çalışıyorum ahahha... Her neyse, bölümdeki rüya sahnesinin bir kısmını fotoğraf olarak göreceksiniz çünkü Wattpad o kısmı birleştirip paylaştığı için word dosyasından ekran resimi alıp paylaşmam gerekti. Umarım sıkıntı yaşanmaz. Bir önceki bölümü paylaşma denememde buraya çok güzel şeyler yazmıştım. Mesela bu bölümü ilk bitirdiğim zaman "ben daha iyisini yazana kadar  kişisel edebi şaheserim" olduğunu düşünmüştüm. Kötü haber: O kadar iyi değilmiş. İyi haber: Daha iyisini yazdım. Sonuç olarak oldukça belalı bir bölüm geliyor, en çok da beni yordu! İyi okumalar...


Gözlerimi korkuyla araladım. Bana bir şey olmamıştı. Ama eğer bana bir şey olmadıysa... Yekta?!

Göreceklerimden korkarak ona baktım ama o da aynı şekilde bana bakıyordu. İyiydik, ikimiz de iyiydik. Korkuyla ona doğru sokuldum ve sıkı sıkı elini tuttum.

Bu sırada adam elindeki silahı indirip beline soktu. Güvendeydik. En azından şimdilik...

"Bugün yalnızca tetiği çektim ve boşluğa ateşledim. Diğer bir yanlışta hedefi asla şaşırmam. O yüzden, o kıymetli canlarınızı seviyorsanız kendi işinize bakarsınız. Şimdilik sizi sadece uyarmak için geldim. Elçiye zeval olmaz. Bugün bu elimdeki arkadaşla pek haşır neşir olmadınız. Ama eğer bu arkadaşın hasretiyle yanıp tutuştuğunuzu belli eden eylemlerde bulunursanız emin olun ki tekrar karşılaşırız. Emniyette üzerinde Feridun adı yazan başka bir dosya daha açılsın istemiyorsanız eski dosyaların peşini bırakırsınız. Eski dosyalardan size böyle soğuk dostlardan başka bir şey çıkmaz."

Sonra da arabasına binip çekip gitti. O uzaklaşır uzaklaşmaz ağlayarak Yekta'nın boynuna atıldım. Sıkı sıkı ona sarılıp toz ve toprakla karışmış kokusunu içime çektim. Sıcak tenini, saçlarımın arasına vuran sık nefeslerini, boynuma düşen gözyaşlarını hissettim. Onu sanki hiç bırakmayacakmışım, asla onun bedeninden ayrılmayacakmışım gibi sardım. Yanımdaydı, iyiydi, hâlâ benimleydi.

"İyisin, benimlesin, yanımdasın..." diye mırıldandım.

Boynumu, omzumu öperken "Çok korktum, Helen. Sana bir şey olacak diye aklım çıktı. Allah'ım... Bu nasıl bir sınav?!" dedi titreyen sesiyle.

Geri çekilip yüzünü ellerimin arasına aldım. İkimizi de inandırmak için "İyiyiz, Yekta. Benimlesin." dedim.

En az benim kadar sarsılmış olan Yekta da dediklerimi tekrarladı: "Benimlesin."

***

Çok insaflı (!) davranan şoförümüz neyse ki bizi yerleşim yerine yakın bir dağ başına atıp gitmişti. Biraz yürüdükten sonra kendimizi küçük bir köyde buluvermiştik. Evimizden çok uzak bir yerde değil, Belgrad Ormanı'ndaymışız meğerse... Köydeki bakkaldan dükkanını kapatmadan birkaç dakika önce bizim için taksi çağırmasını rica etmiştik. Adam bize tuhaf tuhaf bakmıştı çünkü üstümüz toprak içindeydi ve çarptığım dizim pantolonumun yırtılmasına neden olmuştu ve kanıyordu. Ormanda kaybolduğumuzu söyledik ama ne kadar inandı bilmiyorum.

Evimize vardığımızda derin bir nefes verip kapıyı arkamızdan kapar kapamaz yere yığılıverdik. Koşturarak yanımıza gelip bizi koklayan Kerberus endişe ve korkuyla bize bakıyor ve iç gıcıklatan sesler çıkartıyordu. Yekta Kerberus'un boynuna sarıldı ve "İyiyiz, oğlum. Merak etme. Geçti..." diye onu sakinleştirmeye çalıştı. Kerberus ise Yekta'nın kucağına uzandı. Yekta ise başını benim omzuma yasladı.

Denizin Yuttuğu Ev I - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin