16. Su

1.1K 112 65
                                    

"Oh, poor Atlas
The world's a beast of a burden
You've been holding on a long time
And all this longing
And the ships are left to rust
That's what the water gave us"*


EYLÜL 2017

"İlk önce nereye gidelim Helen Hanım? Yalıya mı yoksa şirkete mi?"

Uçak yolculuğu bittikten ve Egemen'i sonunda otele postaladıktan sonra yalnız kalmayı başarmıştım. Yalnız dediysem de Helen Feridun'un kalabileceği kadar yalnız! Şoförüm Demir ve asistanım Julia da bana eşlik ediyorlardı.

"İkisi de değil, Demir. Kilyos'a gidiyoruz. Julia arabadan indikten sonra tabii..." Julia bana ters ters bakınca "Sen neden Egemen'le otele gitmedin?" diye sordum.

Julia hemen gözlerini devirdi ve Alman aksanlı hızlı Türkçesiyle "Öncelikle Egemen'le yeteri kadar aynı ortamda nefes aldım. Bir de otele onunla gidecek değilim." dedi. "İkincisi de... Kilyos mu, Helen? Gerçekten mi? Yedi yıl sonra ilk kez İstanbul'a ayak basıyorsun ve görmek istediğin ilk yer orası mı? Seni orada yalnız bırakamam."

"Yersiz endişe ediyorsun. Yüzleşmelere en kolay yerden başlamak istemiş olamaz mıyım?"

Julia tekrardan gözlerini devirdi. "Ölmüş halanla... Evet. Mezarlığa da gidebilirdin. Amacın ne senin?"

"Sana hesap vermek zorunda değilim. Bir süre daha arabadan inmezsen Egemen'i arayacağım ve seni o otele götürecek."

Julia sıkıca elimi tuttu ve "Seni orada yalnız bırakmak istemiyorum." diye tekrarladı.

Elimi onunkinin üstüne koydum. "Biliyorum ama bırak da halamla baş başa kalayım."

Julia pes ederek "Saat kaçta otelde olursun?" diye sordu.

"İki saat sonra otelde olmuş olurum. Söyle kıyafetlerimi hazırlasınlar, ben gelir gelmez şirkete geçeceğiz. Onlara kendimi göstermenin vakti geldi de geçiyor bile."

Julia sırıtarak "İşte bu konuda ne kadar heyecanlı olduğumu sana anlatamam!" dedi.

"Sana ne oluyorsa artık?" dedim gülerek.

"Ne olacak? Tanıdığım en güçlü kadının dağları devirmesine bir kez daha şahit olacağım."

Julia'nın bu sözleri koltuklarımı kabartsa da "Demek ki gerçekten güçlü kadınlarla henüz tanışmamışsın." dedi.

Julia tek kaşını kaldırarak "Kudret Feridun'la da tanıştığımı unutuyorsun." dedi.

"Onu yanlış bir zamanda tanıdın. Haydi bekletme beni daha fazla. Yoksa geç kalacağız. Demir, Julia'nın kapısını açabilir misin?"

Julia ile vedalaştıktan sonra Demir'le Kilyos'a doğru yola koyulduk. Aslında buraya gelmek aklımda yoktu ama kendimi İstanbul'un karmaşasına atmadan önce halamla konuşmam gerekiyordu. Dediğim gibi, belki de "merhaba"ların en kolayı buydu.

Babaannemin ağzından neresi olduğunu zorla aldığım o meşhur uçurum kenarına ulaştığımızda Demir'den beni biraz ötede beklemesini rica ettim. Uçurumun kenarından aşağı baktım. Yosunlanmış kayalıklara dalgalar vuruyordu yine. Deniz grili lacivertliydi. Bulutlar denize yakın... Yağmur geliyordu. Sabahın on biri olmasına rağmen gökyüzünde güneşten eser yoktu. Deniz olabilecek en çirkin, en vahşi, en güçlü maskesini takınmıştı karşımda. Sanki ağzından köpükler fışkırarak konuşan, beni yutmak isteyen bir canavardı.

Denizin Yuttuğu Ev I - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin