Merhabalar! Biraz geç kaldım bu bölüm için, aslında daha erken paylaşmayı planlamıştım. Ama geçtiğimiz hafta ülkemizin yaşadığı derin acı beni de çok etkiledi ve açıkçası o dönemde bölüm paylaşmak istemedim. Sonrasında ise girmem gereken bir sınav vardı, ne bir şey yazabildim ne de bölüm paylaşabildim. Ama sonunda güzel bir bölüm bırakıyorum buraya. İyi okumalar ^^
MART 2015
Provaların bitmesinden sonra toparlanıp eve gidecektik. Orkestra çoktan çıkmıştı, biz de Egemen'le son birkaç detayı konuşuyorduk. Tabii bir de provanın bitimine yakın elinde kahvelerle gelen ama bugün geç kalan Julia'yı bekliyorduk. Julia en sonunda içeri girdiğinde elinde kahvelerle beraber bir de küçük bir zarf vardı.
Julia bana en büyük boy olan kahvemi uzatırken gülümseyerek "Sana mocha aldım." dedi. Sonra da Egemen'e "Al, buyur." dedi neredeyse kahvesini kafasına atarak.
Kahvemden bir yudum aldım ve "Bana bu kalori bombasını aldığına göre bunun verdiği enerjiye veya motivasyona veya ikisine birden ihtiyacım olacak." dedim. Julia'nın bana aldığı kahveler genellikle o günkü ruh halime göre değişirdi ama tabii ki hiçbir zaman sütsüz kahve getirmezdi, belki uyumamam gerektiği zamanlar... Uyku düzeni saçma biri olduğum için çoğu zaman koyu kahve içemiyordum zaten. Zaten koyu kahvenin kokusu bana birilerini hatırlattığı için hem kendim içmiyor hem de Egemen'le Julia'ya içirmiyordum. Helen Feridun'la çalışacaksanız tek bir kısıtlamanız vardı, o da sade filtre kahve ve Americano'yu Helen Feridun'un yanında içmemeniz!
Julia benim dediğime bir cevap vermeden karşımda durup bir o yana bir bu yana sallanmaya devam etti. Elinde tuttuğu beyaz zarf çok eğreti duruyordu. Sorunun o zarf olduğunu anladım ve "Elindeki nedir?" diye sordum.
Ben sorunca Julia sanki kendisi söylemekten kurtulup rahatlamış gibi zarfı bana uzattı ve "Sana gelmiş, Helen. Günlerdir çalışmaktan eve uğramıyorsun ya, bugün ben istediğin notaları almak için gittiğimde verdiler." dedi.
Beyaz zarfın üzerinde süslü bir şekilde adım yazıyordu ama nereden geldiği yazmadığı için Julia'ya sordum. Bana "İstanbul'dan gelmiş." diye cevap verince şaşkınlıkla olduğum yerde kalakaldım. Şaşkınlığımı korku takip etti. Bir anda buz kesen ellerim titremeye başlamıştı. Beyaz zarfı birazcık yırtarak açtığımda karşımda daha süslü bir zarf buldum. Bu parıl parıl parlayan, beyaz kurdelelerle ve çiçeklerle süslenmiş zarfın ne zarfı olduğunu herkes bilirdi.
Ağlamamak için gözlerimi kırpıştırarak "Bu da mı oldu ya?" diye sordum. "Bu da mı?"
Neyi kast ettiğimi hemen anlayan Julia "Belki onun değildir?" dedi umutla ama onun da gözlerinde soru işareti vardı.
"Başka kimin olacak? Benim İstanbul'da arkadaşım mı var? Olcay evlenemez zaten, en azından Türkiye'de evlenemez. Sevgilisi de yok şu sıralar... Berk desen beni her sosyal medya hesabından engellemiş, düğün davetiyesi gönderecek değil. Geriye tek bir seçenek kalıyor."
Egemen "Cibilliyetsiz..." diye mırıldandı.
Ben "Ya yıllar sonra ilk iletişimimiz bu mu olacaktı? Gelmiş karşıma evleneceğini mi haykırıyor?!" diye mırıldanırken Julia hala umutlu umutlu "Belki babaannenin sosyeteden arkadaşlarının çocuklarından birinin düğünü falandır." dedi.
"Sanmıyorum, Julia. Benim canımı yakmak için düğün davetiyesi göndermek... Yekta'dan hiç değilse bunu beklemezdim ama işte..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Yuttuğu Ev I - II
General FictionKış çok soğuk geçtiğinde, rüzgarlar sert estiğinde deniz kudururdu. Kuduran denizin dalgaları evin duvarlarına vururdu, zarar verirdi. İçimden 'Deniz evi götürecek!' derdim. Daha fazla haklı çıkabilir miydim? Denizin yuttuğu ev işte, bizden geriye k...