14. Kar Küresi

1.4K 117 71
                                    

Yine bir ay sonra gelen yeni bölüm :) Ama bence böyle bir aya yayaaaa yayaaa okunacak kadar uzun bölümler... Uzunluk konusunda gözlerinizden özür dilemem gerekiyor bence :D Geçen bölümü daha önce duymadığımız isimleri duyarak bırakmıştık. Günlüğün asıl sahibi ortaya çıkmıştı. Bundan sonraki sorumuz: Rana kim? Çünkü kendisini pek tanımıyoruz, sadece günlüğün sahibi olduğunu ve Kudret olmadığını biliyoruz. Bölümün en başında geçen John Steinbeck-Cennetin Doğusu'nu ise şiddetle tavsiye ederim! Ben de konusu sebebiyle Denizin Yuttuğu Ev için ilham olsun diye okumuştum. İyi ki okumuşum, en sevdiğim roman oldu. Lafı çok da uzatmadaaaaan... İyi okumalar ^^



Rana ve Ferdi, Kudret ve Ahmet nasıl olup da Ferdi-Kudret Feridun'a dönmüştü?

Bu nasıl bir dörtgendi?

Hani şu dizilerde, filmlerde, kitaplarda gördüğümüz; "Bu kadar da olmaz! İnsan birbirinin yüzüne nasıl bakar?" dediğimiz ilişkiler yumağı...

Birbirlerinin yüzüne baka baka, her anına tanık ola ola, bir diğerine gitmek...

Arkadaşım dediğinin sevgilisine, sevgilim dediğinin arkadaşına gitmek ve bu toplu kalp kırıklığının üzerine koskocaman bir aile kurmaya çalışmak...

Aldatan kim, aldatılan kim?

Rana kim, Ahmet kim?

Daha da kötüsü; Kudret kim, Ferdi kim?

İkisini de tanımadığımı biliyordum çünkü mevzubahis insanın babaannesi ve dedesi olunca ikisinin de yaşadıkları, anıları ulu bir çınar ağacının üzerindeki çizgiler kadar çok, dolu dolu, takip etmesi imkansız... Ama bu kadarı!

Aşk mı bütün bu soruların cevabı? Üç harfli bir kelime bütün bunları tek başına açıklayabilir mi? Aşk için kaç tane gemi yakılabilir? Aşk için denizi yakmaya çabalayan birinden gelen manasız bir soru oldu bu.

Ben babaannem olsaydım ve kendimi kapatmadığım için bir erkek arkadaşım olsaydı. Yakın bir kız arkadaşım olduğunu varsayalım. Onun sevgilisi de Yekta olsun. Bu vesileyle karşılaşmış, tanışmış ve arkadaş olmuş olalım. Yekta'ya zaman-mekan tanımadan aşık olacağım çok açık çünkü o Yaprakları Toplayan Çocuk... Bütün o kaosun ortasında kendi düzenini kuran, dimdik duran, buna rağmen adımlarını atarken çimenleri ezmekten çekinen adam... Beni sevgilim ve yakın arkadaşım durdurabilir miydi? Ellerimi ne kadar kirletirdim Yekta'yla birlikte olabilmek için? İhanete bulaşıp kalbimi de aşkımı da kirletmeyi göze alır mıydım? Denizi yakmaya çalışırken gerekirse kendimi de yakardım. Peki yalıyı da yakmayı göze alır mıydım? Asıl bu son sorunun cevabı korkutuyordu beni.

Beni tahta ranzanın tepesinde, dönüp durmaktan çıkan gıcırtılar eşliğinde uykusuz bırakan da bu soruydu. Saat sabahın üçü olmuştu. Ne o gün yaşadıklarımın yoğunluğu, ne de Yekta'yla Riva'ya gelirken teptiğimiz yol beni uyutmayı başarabilmişti. Öğrendiklerim o kadar ağırdı ki Yekta'ya bile anlatamamıştım. Yol boyu bendeki durgunluğu fark etmesin diye hemen uykuya dalmışım gibi yapmıştım. Ona bile anlatamamıştım. Belki de vereceği tepkiden korktuğumdan... Dedemle babaannemi ayıplar mıydı? Ben ayıplıyor muydum? Ayıplamasından neden bu kadar korkuyordum? Sanki benim göze alabileceklerimi de ayıplayacakmış gibi mi hissediyordum? Benim göze alabileceklerimi onun da mı göze almasını istiyordum? Neden babaannemle dedemden, Yekta'yla benden Anna Karenina ve Vronsky yaratmaya çalışıyordum? Fazla kitap okuyordum. Kendi hayatımı da edebi analiz yapar gibi incelemeye başlamıştım. Hayatımdaki gerçek insanları romantik kitap karakterleri sanıyordum. Bu düşünceler yumağı hastalıklı mıydı?

Denizin Yuttuğu Ev I - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin