Hellooo ^^ 34. Bölümün ikinci kısmını buraya bırakıyorum. Bu kısımda yine Sezen Aksuluğumu (!) konuşturup bir adet şarkı yazdım, bir şeyler deniyoruz işte. İyi okumalar :)
Nişan yüzüklerimizi parmağımıza taktıktan sonra Yekta bir nebze daha rahatlamıştı. "Evlenmeye bir tık daha yakınız!" deyip duruyordu ve her şeyin yolunda gitmesinden memnundu. Kıyamam, ödü patlıyordu bir terslik olacak diye... Neyse ki birkaç kadehten sonra biraz rahatlayıp yüzükten sarkan kurdeleyi sallayarak "Bu kurdelenin bir kısmını Egemen'e yutturmayı planlıyorum. Belki de bu şekilde kara bahtına, kör talihine bir çare bulabiliriz." diyerek çok da komik olmayan bir espri yapmayı bile başarmıştı.
"Kurdeleyi yutan yakında evlenir gibi bir saçmalık vardı, değil mi?" diye sordum.
"Evet, bak sen de Julia'ya yutturacaksın."
"Bizim bilimsel Julia beni mahvetsin sonra... Sen şansını Egemen'le dene istiyorsan!"
Günün devamında Yekta'nın kurdele olayıyla ilgili pek de espri yapmadığını, kurdelenin minik bir parçasını Egemen'e viski eşliğinde yutturmaya çalıştığında fark ettik. Egemen ise... çaresizce yuttu. Julia ise gözlerini devirerek "Nasıl tuhaf inanışlar... Biraz rahat bırakın bu metafiziği." dedi aynı tahmin ettiğim üzere.
Yekta'nın bu kurdele işini sadece Egemen'i gıcık etmeyi sevdiği için ortaya attığını bilsem de ben de Julia'ya "Aşk da biraz metafizik..." deyip göz kırptım. "Sen de bir parça yutmak istemez misin?"
"Sanmıyorum." dedikten sonra Julia yanımdan uzaklaştı.
"Julia'nın deli gibi aşık olması aşırı mantıklı bir mühendis olduğu gerçeğini değiştirmiyor tabii... Sen de mühendissin ama en azından sendeki bu mühendislik sendromunu biraz biraz aştık." dedim Yekta'ya. "Gerçi ben de kurdele yutmak istemem! Ne mana yani..."
Yekta belime sarıldı ve "Haklısın, sevgilim." dedi. Sanki konudan uzaklaşmış gibiydi, biraz dalgınlaşmıştı. Gerçi konumuz da kurdele yutturmaydı ama saçmalayıp gülüşüyorduk işte.
Belimdeki elini okşadım ve "Sen iyisin, değil mi?" diye sordum.
Başını salladı ve "Mükemmelim! Neden olmayayım ki?" dedi. "Sevgilim yanımda, sonunda nişanlandık, sevdiklerimiz etrafımızda... Daha iyi olamazdım!"
Aslında konuyu açmak istemiyordum ama kendimi "Baban..." diye mırıldanırken buluverdim.
Benim tamamlayamadığım cümleyi o tamamladı.
"Gelmedi, evet. Daha önce de konuştuğumuz gibi buna bugün canımı sıkmayacağım. Yokluğuyla bu anın güzelliğini elimden alamayacak."
Başımı omzuna yasladım. "Bir gün bu yaptığına o kadar pişman olacak ki..." dedim bunu gerçekten içimden hissederek.
"Umarım..." dedi sessizce. Sonra da neşeli bir sesle "Gel dans edelim!" diyerek beni salonun ortasına çekiştirdi.
Gecenin devamında bu konuyu bir daha açmadık. Dans ettik, yedik, içtik, sohbet ettik, güldük, günün tadını çıkardık ve yorulduk. Gecenin sonunda duşumu alıp odama çekildiğimde üzerimde tatlı bir yorgunluk vardı. Bacaklarım fazla ayakta durup dans etmekten titriyordu. Kendimi yatağa bıraktım ve bu tatlı yorgunluğun tadını çıkardım. Uzun bir süre parmağımdaki yüzükleri seyrettim. Sonra yan odadaki Yekta'nın uyuyup uyumadığını kontrol etmek için duvarı tıklattım. O da bana aynı şekilde cevap verdi. Biraz bu şekilde duvara vurarak iletişime geçtik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Yuttuğu Ev I - II
Aktuelle LiteraturKış çok soğuk geçtiğinde, rüzgarlar sert estiğinde deniz kudururdu. Kuduran denizin dalgaları evin duvarlarına vururdu, zarar verirdi. İçimden 'Deniz evi götürecek!' derdim. Daha fazla haklı çıkabilir miydim? Denizin yuttuğu ev işte, bizden geriye k...