7. Panoptikon

2.1K 148 32
                                    

Egemen Canova bu bölümden itibaren işin içine daha da fazla girdiği için ona da bir oyuncu bulursam iyi olur diye düşündüm.   Egemen Canova'yı yazarken ben Mehmet Günsür olarak hayal ettim ama kimsenin hayal gücüne etki etmek de istemem :) Olcay ve Berk için de birer oyuncu belirleyeyim bari, kıyamam onlar da eksik kalmasın. Olcay için Berker Güven ve Berk içinse adaşı Berk Atan uygun olur diye düşündüm.

Ekte bir adet Pollock resmi bulunmaktadır :) Bakalım bu resmin ve ressamın karakterlerimizle ne ilgisi var ;) İyi okumalar...


EYLÜL 2017

Hava kararınca koltuğumu yatırıp uzandım. Uçak yolculukları beni sersemleştirirdi. Gözlerimi kapattım ve birazcık uyumayı denedim. Çoğu kez uyuyamadığımda olduğu gibi elim boynumdaki minik, kırmızı taşlı kolyeye gitti. Hafifçe oynamaya başladım.

Gözlerim kapalı olmasına rağmen yanıma birinin oturduğunu hissettim. Egemen. Başka kim olabilir ki zaten?

"Yine o demode kolyeyle mi oynuyorsun?"

Cevap vermedim. Öyle olunca Egemen ofladı. Hiç gelemez böyle şeylere. Birine bir şey dediyse, hele ki sorduysa mutlaka bir karşılık, bir cevap almalıdır o!

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu.

"Seçmelere girdiğim günü... Hayatımdaki ilk başarımdı. Ama bak! Başarılı olmak her şey değilmiş. Şimdi neredeyim?"

Arkam ona dönük olmasına rağmen şiddetle başını iki yana salladığını hissedebiliyordum. "Benim içinse her şey o gün başladı, Helen. O gün sesini ilk kez duyduğumda benim küçük yıldızım olacağını biliyordum. 'İşte bu! Bu!' demiştim. Ve şimdi buradayız."

"Evet, Egemen. Her şeyin mimarı sensin. Hayatımın mimarı da sensin! Sen tasarlıyorsun, ben oynuyorum! Senin küçük yıldızınım... Bazen öyle hissediyorum. Parlak, küçük bir yıldızım; işte o kadar."

Elini omzuma koyup hafifçe okşadı. "Uykun başına vurmuş senin. Ne dediğini bilmiyorsun. Haydi, birazcık uyu. Yarın uzun bir gün olacak." Sonra varla yok arası bir sesle "My angel of music!" diye mırıldandı.

Yastığıma iyice gömüldüm. Kolyemin ucunu elimden bırakmadım. Egemen gitti. Bugünlük biricik müzik kutusunun kapağını kapatmıştı.


EKİM 2009

Sahneden inip yerime geri oturduğumda ellerim, bacaklarım hala tir tir titriyordu. Dudaklarıma tedirgin bir gülümsemenin yayıldığına eminim. Yerime geçtikten sonra Yekta'dan tarafa baktım. Bana değil de telefonuna bakıyordu bu sefer. Suratımı asıp arkama yaslandım. Bu sırada çantamın içindeki telefonum titredi.

"Provalardakinden bile güzel söyledin. Harikaydın! Seni tanımasaydım yıllardır sahnede olduğunu düşünürdüm!"

Mesaj Yekta'dandı. Tekrar ona baktığımda bu sefer bana bakıyor olduğunu gördüm. Ona kocaman gülümsedim. O da bana göz kırptı ve sonra tekrar telefonuna davrandı.

"Kesinlikle o yarışmaya sen gideceksin."

"Dur, daha herkesi dinlemedik..." yazıp Yekta'ya bakarak omuzlarımı silktim.

Dudaklarını oynatarak "Olacak, olacak..." dedi.

"Sıra sana gelmek üzere. İyi şanslar... Senin kazanacağına eminim." yazıp gönderdim. Yekta mesajımı gördükten sonra bana hafifçe gülümseyip arkasına yaslandı. Halinden, tavrından belliydi; kazanacağına inanmıyordu. Onun böyle hissetmesi benim de enerjimi düşürdü.

Denizin Yuttuğu Ev I - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin