Merhabalar! Tam akşam çay saatinde yeni bir bölümle geldim :) Yukarıya da çok güzel bir parça bıraktım, bölümde geçiyor... Dinlemenizi öneririm. İyi okumalar ^^
"Sıla'nın babasının kim olduğunu biliyorum. Onlar biliyor mu? Ferdi'nin kızı olmadığını?"
Yekta sesli bir şekilde önümüzde açık duran ve cidden "bir dost" temalı olan notu okudu. Sonra da "Kudret Feridun... Bu kadarı da olmaz derken hep daha da fazlasını düşündürten ve haklı çıkartan kadın!" diye söylendi.
Artık şaşırmayı bıraktığım için sadece babaannemin olduğu kişiye duyduğum hayretle söylendim. "Düzenli olarak tehdit ediliyor... Ve hala karşımda taş gibi sapasağlam, dimdik durmayı başarıyor! İnsan nasıl olur da hiç çözülmez? Tek bir mimiği bile oynamaz? Nasıl tek başına katlanır bunca şeye? Hiç mi aramaz yanında birisini? Ben anlamıyorum."
"Senin babaannen dünyaya meydan okumuş bir kadın, Helen. Aynı senin gibi."
"Ben onun kadar korkusuz değilim ama. Olamıyorum..."
"Belki de babaannenin kaybedeceği bir şey kalmamıştır. Bu tehditler... bunlara karnı toktur artık. Kudret Feridun'dan bahsediyoruz. Onun eli her zaman sağlamdır."
Onu başımla onayladım. "Tehlikeyi sezdiğimizi hissetti. Aslında sorun olup olmadığını ona ben sordum bugün. Bana resmen bu işten uzak durmamız gerektiğini, onun ilgilendiğini söyledi. Onun sorumluluğuymuş... Gerçekten yolundan çekilmeliyiz, Yekta."
Yekta beni şoke ederek "Belki de babaannene anlatmalısın son yaşadıklarımızı." dedi.
İlk defa babaanneme başvurmamızı öneriyordu! Kudret Feridun... Hem kimsenin güvenmediği hem de herkesin güvendiği kocaman bir paradoks!
"Anlatmalı mıyım? Her şeyi mi?"
"Hayır. Beliz Hanım'a gittiğimizi anlatma. Pınar'la ilgili düşüncelerini de... Sadece dün geceki adamdan haberi olsun, Helen. Bu işten elimizi eteğimizi çekeceksek tam olmalı. Madem babaannenin sorumluluğundayız, o zaman o da bunu bilmeli."
"Ya işler daha da sarpa sararsa?"
"Eğer işler tahmin ettiğimiz gibiyse babaannen polise gitmeye kalkmayacaktır. İkimiz de iyi olduğunuza göre anın öfkesiyle hareket edip hata da yapmaz. Eğer bilirse... seni koruyabilir."
Eline uzandım ve sıkıca tuttum. "Bizi korur." diye düzelttim onu. "Bize olup biteni anlatmaz, yalan söyler, türlü oyunlar çevirir ama bizi korur. Haklısın, Yekta. Yine kendimi küçük bir çocuk gibi hissediyorum ama... küçükken hiç korkup babaannemin eteğinin ardına sığınma şansım olmamıştı. Bugünlere saklıyormuşum bu şansı demek ki..."
"Aslında o bizi hep korudu. Kendince ve yanlış yollarla tabii ama... Denediği şey buydu."
Yekta'ya bir kez daha şaşkınlıkla bakakaldım. Bu gece beni babaannem değil Yekta şaşırtıyordu.
"Sen babaanneme karşı yumuşadın mı? Yoksa bana mı öyle geliyor?"
Yekta kolunu omzuma doladı ve beni kendine doğru çekti. "Onunla yıllarca çalıştım. Nasıl düşündüğünü, en azından o zehir gibi aklından geçen bilgi akışının hangi yollara uğradığının çeyreğini çözdüm. Hep düşman gözüyle baktım ona zamanında ama aslında düşman zaten kendi içimizdeymiş. Kudret Hanım işimizi çok kolaylaştırmadı tabii ki... Ama onu bizim hikayemizin kötüsü olarak görürken öyle bir başkalaştırmışım ki aslında onun da günahlarıyla, sevaplarıyla bir insan olduğunu fark edememişim. Onu anlamaya çalışırken hatayı burada yapmışım. Zamanla bunu gördüm. Ve dün gece... dün gece seni kaybetmekten o kadar çok korktum ki! Eğer ellerimin arasından yitip gitseydin ben ne yapardım, yüreğim nasıl katılaşırdı, nasıl yaşardım bilemiyorum. Dün gece hep bunları düşündüm. Sonra bugün Kudret Hanım'ı karşımda görünce... Önce hayat arkadaşını, sonra da kızını kaybeden bir kadın... Anne babası tarafından sevilmemiş, yapayalnız bir kadın... Karşımızda taş gibi duruyor ya... Hayat işte. Bir o yana bir bu yana çarparak nasır tutmuş, ama bu sırada da öğrenmiş. Taş gibi yuvarlanmamayı, koca bir kaya parçası olmayı... Biz şanslıyız ki hayat bizi onun kadar hırpalamadı. Bütün bunlar bazı yaptıklarını haklı çıkartmaz ama yine de anlaşılabilir kılar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Yuttuğu Ev I - II
General FictionKış çok soğuk geçtiğinde, rüzgarlar sert estiğinde deniz kudururdu. Kuduran denizin dalgaları evin duvarlarına vururdu, zarar verirdi. İçimden 'Deniz evi götürecek!' derdim. Daha fazla haklı çıkabilir miydim? Denizin yuttuğu ev işte, bizden geriye k...