"Bu nedir?"
Provaya gittiğimde Yekta, Olcay ve Berk'in bir broşürü büyük bir dikkatle incelediğini görüp merhaba bile demeden merakla sordum.
Olcay "Hoş geldin, Helen! Biz de bu yılki yarışmanın koşullarına bakıyorduk." dedi.
"Yarışma mı?"
Yekta "Her yıl üniversiteler arası müzik yarışması yapılıyor ya onun katılım şartları açıklanmış. Biz de değişen bir şeyler var mı diye bakıyorduk." dedi.
"Katılmayı mı düşünüyorsunuz?"
Olcay "Benim sesim borazan gibi olduğu için ve Berk de son yılına bir sürü ders bıraktığı için düşünmüyoruz ama Yekta düşünüyor." diye cevapladı.
"Belki katılırım, daha kararlaştırmadım. Yarışma falan pek benlik işler değil aslında ama geçen sene katılanlar atmosferin çok güzel olduğundan bahsediyorlardı."
"Seçmelere giren kişilerden bir grup mu oluşturuluyor?"
"Hayır, sadece solist seçiyorlar. Yarışmanın kendi orkestrası var. Ses yarışması aslına bakarsan... Eşitsizlik olmasın diye bir kız, bir erkek iki solist seçiliyor. Her okulun üç şarkı hakkı var. İkisi tekli, diğeri düet..."
"Anladım. Peki seçmelerde konservatuvar öğrencilerine öncelik vermezler mi?"
Ben soruları Yekta'ya sorarken bir anda Berk atladı: "Neden bu kadar çok soru soruyorsun?" dedi alayla. "Yoksa katılmayı mı düşünüyorsun?"
"H-hayır... Meraktan sadece..."
Yekta Berk'i duymamış gibi "Bu yarışma katılmak isteyen bütün üniversiteler arasında düzenleniyor ama konservatuvardan yarışmacı alımı yok. Yarışmacılar amatörler arasından seçiliyor." diye açıkladı.
Olcay "Çok prestijli bir yarışma aslında çünkü uluslararası bir format. Hani yarışmayı kazanamasan bile seçilmek bile çok önemli getiri sağlayabilir. Yarışma sonrasında sana bir sertifika veriyorlar ve ileride yüksek lisans için, doktora için yurtdışına gitmek istediğinde sana birçok kapıyı aralıyor." dedi.
"O zaman çok güzelmiş! Kesin katılmalısın, Yekta."
"Sen de bir düşün bunu, Helen."
"Yok! Yarışma ve ben... Biraz ürkütücü."
Bu sırada kulaklarıma o tanıdık, tiz ses ulaştı: "Aaa, merhaba! Boş piyano ararken sizi buldum."
Pınar... Canım ablamı evde görmem az geliyor, artık okulda da burnumun dibinde bitiyor.
Benim dışımda herkes Pınar'ı selamladı. Ben o yoluna gider zannederken odanın içine girdi ve yanımıza yaklaştı. Masanın üzerindeki broşürü eline aldı ve "Siz de mi yarışmaya bakıyordunuz?" dedi. "Ben de katılmayı düşünüyorum."
"Ne hoş..." dedim memnuniyetsizlikle. Bir şeyden de eksik kal.
"Helen katılamayacağına göre sen katılacaksın herhalde, Yekta?"
"Daha karar vermedim."
Pınar sevimli gülümsemesini takınarak "Belli mi olur, belki ikimiz de seçiliriz!" dedi. "Çok güzel olmaz mıydı?"
"Hı hı..."
"Geçen Cuma olan konserinizi dinledim. Bayağı iyiydiniz!" Elini omzuma koydu ve "Gerçi Helen bir ara gözüne fener tutulmuş tavşan gibi kalakaldı ama... Olur öyle şeyler. Canım ya..." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Yuttuğu Ev I - II
Ficção GeralKış çok soğuk geçtiğinde, rüzgarlar sert estiğinde deniz kudururdu. Kuduran denizin dalgaları evin duvarlarına vururdu, zarar verirdi. İçimden 'Deniz evi götürecek!' derdim. Daha fazla haklı çıkabilir miydim? Denizin yuttuğu ev işte, bizden geriye k...